Özgüven
İş yaşamından dostluklara, karşı cins ile ilişkilerin nasıl gittiğinden kariyer planlarına kadar ‘özgüvenimiz’ bizim yanı başımızdadır. Çoğunlukla özgüvenli kişinin dimdik durup, gözlerinizin içine bakarken, kendini rahat hissettiği her halinden belli olur. Yürürken adeta adımları yere sağlam basar. Konuşmaya başladığında, sesi titremeden; tereddüt etmeden, teklemeden, ikilemeden anlatır. Kendini net ifade ederken, aman aman bir onaylanma ihtiyacı duymamaktadır. Bir yandan tebessüm eder. Yer yer sınırları çizer. Hata yaparsa doğrusunu öğrenip yoluna devam eder. Belli ki hem kendini hem diğerlerini sevebilir ve sevilebilir.
Genellikle, özgüvenin temeli, erken dönemde bebek ile kendisine bakım veren kişi (anne) arasındaki ilişkiye dayanır. Bowlby’nın Bağlanma Kuramı’na göre, karnının doyurulması, altının temizlenmesi ve ten teması kurulması gibi temel ihtiyaçları bebek doğduğu andan itibaren uygun şekilde anne tarafından karşılanması; ihtiyaç duyduğunda annesinin kendisine ilgi, sevgi ve şefkat göstererek, bebeğin bu ihtiyaçlarını yeterince doyurabilmesi ile güvenli bir bağlanma geliştiriyor. İşte tam bu noktada da özgüvenin temelleri atılıyor. Bebek henüz bu erken zamanda kabul ve sevgi gördüğünde ‘onaylandığını’ hissediyor. Böylece kendisine güvenebileceğini öğreniyor. Erken dönemde bir şarta bağlı olmaksızın (uslu durmak, uyumak, bağırmamak) sevildiğini bilen ve yaşayan çocuk hata yapsa da kendisinin sevilebilir olduğu fikrini geliştirebiliyor, kendisinin değerli olduğunu hissediyor. Doğal olarak bu süre içinde sevmeyi de öğreniyor.
Düşük özgüvene sahip olmaksa, kişinin erken dönemde ‘eleştirilmesi’, ‘kıyaslanması’, ‘yargılanması’, 'dışlanması', ‘ihmal’ ve/veya terk edilmesinden kaynaklanabiliyor. Hele ki bu durum uzun yıllar sürer ve/veya birden fazla kişi tarafından yapılırsa, kişi için kendine güven duygusu geliştirmek daha da güçleşebilir.
İşler erken zamanda böyle gidince, devam eden hayatta da bunun etkileri an be an görülebiliyor. Amerika’da bir araştırma yürütülüyor: Çiftlere, “Özgüven söz konusu olduğunda, kendini nasıl görüyorsun? Sence eşin seni nasıl görüyor?” diye soruyorlar. Özgüveni yüksek olan ve dolayısıyla kendini olumlu algılayan kişilerin, hem kendilerini hem de partnerlerinin/eşlerinin, kendilerini daha olumlu algıladığı bulunuyor. Bu çiftlerin, birbirlerine daha yapıcı tepkiler verdiği için iki tarafın da bu ilişkiden daha fazla doyum sağlayabildiği görülüyor. Ancak özgüven konusunda güçlükler yaşayan çiftler söz konusu olduğunda işler hiç de böyle gitmeyebiliyor. Özgüveni düşük bir eş/partner “Özgüven söz konusu olduğunda, kendini nasıl görüyorsun? Sence partnerin/eşin seni nasıl görüyor?” sorularının her ikisine de düşük puan veriyor. Hatta eşinin/partnerinin kendisine vermiş olduğu puandan daha düşük bir puan vereceğine inanıyor. Bu çiftler, ilişkilerinde bir tehdit ile karşılaştıklarında, bununla baş etmek yerine, partnerlerini daha olumsuz algılamaya ve onlara hissettikleri yakınlığı azaltmaya başlayabiliyorlar. Ayrıca eşinin/partnerinin bazı hatalarını kendisine yönelik bir tehdit olarak algılayabiliyor ve ona olumsuz tepkiler verebiliyorlar. Bu bir görüşe göre, ‘kendini koruma stratejisi’ olarak adlandırılıyor ve kişi aslında eşine/partnerine verdiği değeri kendi gözünde düşürüyor ve böylece potansiyel terk edilme ihtimalinin anlamını da azaltmış oluyor. Dolayısı ile bu durum, çifte ‘güçlükleri birlikte aşabiliyoruz’ dedirtmek yerine ‘kriz’e dönüşebiliyor.
Özgüven kendisini ilişkilerde, istediklerini ve istemediklerini açık ve net olarak ifade edebilmekte ve ilişkideki sınırları koruyabilmekte gösterebiliyor. Dolayısı ile yakın arkadaşlarımız, iş arkadaşlarımız, okul arkadaşlarımız ve aile üyeleri ile kurulan ilişkileri de etkileyebiliyor. Akademik yaşamda ve kariyerimiz süresince, başarılarımız, ödüllerimiz, aldığımız takdirler özgüvenimizi yükseltebiliyor. Ancak kendine güvenmeyerek başlanan işlerde kaygı yüksek olduğunda, potansiyelin altında performans sergilemek ya da bu çalışmayı vaktinde tamamlayamamak söz konusu olabiliyor.
Özgüven kader değil ya..
Terapi odasında, “Ben çok iyi bir çocukluk geçirdim. Kendime güvenirdim. Ailem de öyle. Ama şu anda hiç de öyle hissetmiyorum.” dendiğini duyabiliriz. Yani, diyelim ki ebeveynler oldukça özgüvenli bir çocuk yetiştirdiler. Ancak günlerden bir gün, bu kişi kendini oldukça rahatsız eden ve kötü hissetmesine sebep olan bir deneyim yaşayabilir. Bu bir doğal felakette mağdur olmak da olabilir ya da insan-eli ile yapılan kendi kişisel öykümüzün doğal felaketi de olabilir. Kaldı ki eğer ikincisi olursa, çok daha derin ve olumsuz izler taşımamıza sebep olabilir. İşte böyle deneyimler neticesinde, yeterince iyi ebeveynler tarafından yetiştirilen kişi, yaşamının ileriki dönemlerinde ‘yetersizlik’, ‘değersizlik’ ve/veya ‘suçluluk’ duyguları geliştirebilir. İyi haber; tıpkı bu gibi durumlarda özgüveni tekrar kazanmak mümkün olduğu gibi, erken çocukluk dönemindeki olumsuz deneyimlere rağmen özgüvenimizi geliştirmek mümkündür.
Zeynep Zat, Uzman Klinik Psikolog - DBE Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi
DBE Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Bizi Arayın Terapistlerimiz
Benzer İçerikler :
“Ayrılıktan hemen sonra insanların “ruh keşfetme” faaliyetleriyle ilgili bir deney yapıyor. Bu süreçte insanların yapmayı sevdiği ama toksik ...
Mutlu ilişkiler insanları mutlu eder. Sahip olduğumuz en önemli ilişki kendimizle olan ilişkidir. Aslında kendimizle ilişkimiz ne kadar iyi olursa, o kadar iyi ...
“Karşınızdaki kişi narsist bir insan bile olsa bir ilişkiyi bitirmek, sevilen bir kişiyi terk etmek her zaman zordur. Partnerinizin yaptıklarının sizinle ...
Washington Üniversitesi öğretim üyesi, Seattle Evlilik ve Aile Enstitüsü kurucusu, dünyaca ünlü ilişki uzmanı Prof. Dr. John Gottman’ın evlilik yorgunu ...
İlginizi Çekebilir :
Çok mutlu ve istikrarlı evliliklerde bile, sık sık ortaya çıkan belli başlı problemler bulunmaktadır. Evliliklerin Yürümesi için Sahip Olunması için ...
‘’Beden algısı bozukluğu; kişinin dış görünümündeki önemsiz denebilecek kadar küçük veya hayali kusurlarıyla yoğun zihinsel uğraşı ...
Daha zayıf ve sağlıklı olmak isteyen binlerce insandan, egzersiz programlarını aksatmayan, diyetisyenlerinin sözünden çıkmayan, rejim reçetelerini ellerinden...
Mutsuz evliliklerin öykülerine sıkça rastlasak da mutlu evliliklerle ilgili çok fazla öykü duymayız. Mutsuz çiftlerin mutsuzluklarının nedenleri üzerine...