Yaratıcı Sınıfı Kazanmak İçin...
İnsan yaratıcılığını öne çıkaran ve ciddi şekilde kullanan ekonomik ve sosyal sistemlerin geliştirildiği bir dönemde yaşıyoruz. Global ekonomide rekabet edebilme ve gelişme, ürünlerin ve hizmetlerin alınıp satılması, sermaye akışı ve yatırımın ötesinde bir şeyler gerektiriyor. Ekonominin motorunu ise bugün gelinen noktada yaratıcılık oluşturuyor. Uluslar, yaratıcı insanları kendine çekebildikleri sürece gelişebiliyor. ABD ekonomisi üretim, hizmet ve yaratıcı diye üç büyük sektöre ayrılıyor ve yaratıcı sektör toplam ekonomiye çok büyük bir servet sağlıyor.
“The Rise of the Creative Class” (Yaratıcı Sınıfın Yükselişi) isimli kitabın yazarı Richard Florida, yeni dönemdeki ekonomik büyümeyi 3T’ye bağlıyor: Teknoloji, Yetenek (Talent) ve Tolerans (Tolerance). Yetenek başlığında yüksek öğrenimli insan sayısına göre belirlenen “insan sermayesi”nden değil; yaratıcı mesleklerdeki insan sayısına göre belirlenen “yaratıcı sermaye”den bahsediyor. Tolerans başlığında açık ve toleranslı bölgelerin insanları cezbedip farklı insanları ve yeni fikirleri bir araya getirmesinden söz ediyor. Zamanımızın yükselen sınıfının ise ‘yaratıcılar’ olduğunu belirtiyor.
Yaratıcı sınıf, yaratıcılıklarıyla ekonomik değerler kazandıran insanlardan oluşuyor. Bu sınıfa, bilim adamları, mühendisler, mimarlar, tasarımcılar, yazarlar, sanatçılar, müzisyenler ve yaratıcılığı yöneticilikte, eğitimde, sağlıkta, hukukta diğer mesleklerde ana faktör olarak kullananlar dahil ediliyor. Bu kesimin oluşturduğu işgücü ABD’de II. Dünya Savaşı sonrasında yüzde 15, 1980’lerde yüzde 20 idi. Şu anda üçte bir düzeyinde.
Değişimin Liderleri
Yaratıcı sınıf iki kısma ayrılıyor. Süper-Yaratıcı diye nitelendirilenler, bilim insanlarını ve mühendisleri, üniversite profesörlerini, şair ve roman yazarlarını, artistleri, aktörleri, tasarımcıları ve mimarları aynı zamanda da modern toplumun liderlerini yani bilim - kurgu yazarlarını, editörleri, kültürel figürleri, analistleri ve fikir üreticilerini içeriyor. İster bilgisayar programcısı olsun ya da film yapımcısı, her ikisi de tamamıyla yaratıcılıklarını kullanıyor. Günlük yaşamda yerini alabilecek ve dönüştürülebilecek yeni yöntemler ve tasarımlar üretmek, teoriler geliştirmek veya tekrar tekrar çalınabilecek müzikler bestelemek yüksek düzeyde yapılan yaratıcı işler olarak tanımlanabilir. Bu insanlar, bu işlerle düzenli olarak uğraşır. Onların işi problem çözmeyle beraber problemi bulmak, sorunu görebilmektir. Florida’ya göre bu yeni sınıfın yükselişi ve değerleri anlaşıldığı takdirde, toplumdaki değişim anlaşılabilir ve gelecek akıllıca planlanabilir.
Cazibe Merkezleri ve İstanbul
Yaratıcı insanlar genellikle mobil yaşar, yaşadıkları yerleri sık sık değiştirir. Yaratıcı sınıfları kendine çeken bölgeler ise bugünkü ekonomik sistemde büyük rekabet avantajı kazanıyor. (IRS Data, Robert Cushing, University of Texas).
Şirketler ve teknolojiler de, yetenekli ve yaratıcı insanların daha fazla olduğu, konuşlandığı yerlere taşınmaya başlıyor. Çünkü ekonomik büyüme, toleranslı, çeşitlilik içeren ve yaratıcılığa açık; her türden insanın yaşamak isteyeceği yerlerde ortaya çıkıyor.
ABD’de yapılan bir araştırmaya göre dört bin üniversite mezununun dörtte üçü, yaşayacak bir yer seçerken yaşanacak yerin iş bulma olanağından daha önemli olduğunu belirtiyor. Yer / bölge / lokasyon, zamanımızda ekonomik ve sosyal düzenin temel yapı taşı durumunda. Çünkü bölgeler insanları insanlarla, eşleriyle, işleriyle buluşturuyor ve yaratıcılığa zemin hazırlayıp bunu ekonomik değere dönüştürüyor. Yaratıcı insanları kendine çekmeyi başaran bölgeler, yeni insan ve fikirlere gelişme iklimi sunduğu için yeni projelere, şirketlere ve büyümeye de açıktır. Dolayısıyla global ekonominin kalbi buralarda atar.
Richard Florida’nın “The Flight of The Creative Class” (Yaratıcı Sınıfın Kaçışı) isimli kitabında da belirttiği üzere kültürel faktörlerle ekonominin gelişmişliği arasındaki yakın bağlantılar var. Bu açından da dünyanın bazı merkezleri diğerleri arasında öne çıkıyor. Yaratıcılığı besleyen, bunu bir ekonomik değere dönüştürmeyi başaran ve entelektüeller, sanatçılar, bilim adamları ve felsefeciler kadar işinde yaratıcılığı kullanan diğer pek çok kesim açısından en cazip şehirler arasında dört büyük şöyle sıralanıyor:
New York, Londra, Tokyo ve Paris,
Şikago, Los Angeles, Hong ve Milan dört büyüğü takip ediyor.
Florida’nın aynı kitapta yer verdiği listeye göre “Ülkeler Yaratıcı Sınıf Endeksi”ne göre sıralandığında Türkiye, 45 ülkenin içinde 39. sırada geliyor.
Ülkeler yaratıcı sınıfın gelişme hızı açısından sıralandığında, gelişme hızı en yüksek 10 ülke içinde Türkiye beşinci sırada geliyor. Şehirler global ekonomide oynadıkları stratejik role göre sınıflandırıldığında ise İstanbul önde gelen şehirler arasında yer alıyor. İstanbul’un bulunduğu sıralamada Beijing, Berlin, Kuala Lumpur, Prag ve Barselona yer alıyor.
Kozmopolit Zenginlik
Bu bölgelerin ortak özelliklerine bakıldığında öncelikle yaşam seçeneklerinin çeşitliliği dikkat çekiyor. Florida, kitabında “Çocuklara ve aile yaşamına en uygun beş şehre bakıldığında, bunların aynı zamanda gay ve bohemler (sanatçılar, yazarlar, müzisyenler ve diğer sanatçı profesyoneller) için de en çok tercih edilenler olduğu görülüyor. Gay ve bohemlerin sayıca fazla olmaları, açık zihinli - geniş görüşlü, çeşitlilik içeren ve yaratıcılığa zemin hazırlayan bir alt kültür oluştuğunun işaretidir. Mülakat ve fokus grup deneyimlerime göre, bir şehir veya bölgede gay’lerin varlığı, o yerin heyecanlı, insanların kendisi olabildiği ve göreceli güvenli bir yer olarak algılanmasını sağlıyor” diyor.
Dolayısıyla bir bölgenin yeniliğe ve farklılığa olan açıklığı, esnekliği ve toleransı; insanların cezbedilmesi ve onlara mobilite (hareketlilik) sağlaması açısından önemli. Toleranslı yerlerin gay’lerin, göçmenlerin ve bohemlerin kendilerini evlerinde hissettikleri ve değişik ırklardan grupların bir arada yaşadıkları bölgeler olduğu görülüyor.
Yetenek Neredeyse Para Oraya Akıyor
Bu tanıma giren bölgeler yaratmakta ve dünyada her kesimden yaratıcı insanı kendine çekmekte şu anda en başarılı ülke olarak ABD öne çıkıyor. ABD son 150 yılın en güçlü ve dinamik ekonomisini oluşturdu ve aynı zamanda yaratıcı gücü de geliştirdi (yeni endüstriler açmak; özgür ve açık bir toplum; yaratıcılığa yani yüksek öğrenime- bilimsel araştırmaya ve kültüre yatırım; tüm dünyadaki enerjik ve zeki insanları cezbetmek gibi).
Ancak yaratıcılık çağı tamamen açık bir oyundur ve hiçbir ülke ya da bölgenin boyunduruğunda değildir. Ekonomi değişkendir ve yaratıcılık geliştirilmesi gereken bir değerdir. ABD’nin geri vitese takıp, yaratıcılığa, yani eğitim, araştırma, sanat ve kültüre yaptığı yatırımı kesmeye ve göç, yabancı öğrenci ve bilimsel bilgi akışını kısıtlamaya başladığını da göz önünde bulunduralım.
Artık dünyada yeni “cazibe alanları” oluşuyor. Geleneksel olarak yeteneğin, yatırımın ve teknolojinin olduğu yerde yoğunlaştığını söylüyoruz. Oysa böyle olmuyor. Firmalar yetenek neredeyse oraya geliyor. İnsanlar iş için önce yeri seçiyorlar sonra orada iş arıyorlar
Şansımız Var mı?
Ürün, mal, hizmet ve sermaye bolluğundan ziyade; her çeşitte insanı cezbeden ve yaratıcılığı besleyen bölge ve ülkeler, global rekabetin temeli olacak.
Yaratıcı etkinlikler için yaygın destek sağlamayan, daha fazla insanı yaratıcı sektörlere çeken politikalar uygulamayan yani yaratıcı güçlerini bir arada tutamayan ülkeler, geri kalmaya mahkum(lar)dur.
Çözüm her bölgenin kendi insanının bilgi, zeka ve yaratıcılık kapasitelerinde yatıyor. Yaygın bir yaratıcı ekosistem oluşturmak karmaşık bir iştir, uzun zaman alır ve yerel deneyler yapılması (programlar / projeler geliştirilmesi) gerekiyor.
Her ne kadar yaratıcılık endeksi söz konusu olduğunda ülke sıralamasında Türkiye gerilerde olsa da gelişme hızı bakımından hiç de fena sayılmayacak bir performansa sahip. İstanbul ise sahip olduğu tarihsel ve kültürel zenginliğiyle tek başına iyi bir konuma sahip. İleride dünyanın kültürel başkenti olmaya hazırlanması, sosyolojik zenginliğinin Avrupalı genç sanatçılar tarafından ilgi görmesi ve burada yapılan her türlü yaratıcı faaliyete Avrupa Birliği nezdinde destek bulması önümüzdeki dönemde yaratabileceği potansiyel hakkında şimdiden fikir veriyor.
Emre Konuk - DBE Kurucu Başkanı
Mart 2007 / Sabah İş'te İnsan
DBE Kurumsal Ölçme / Değerlendirme ve Eğitim Merkezi
Bizi Arayın Eğitmenlerimiz
Benzer İçerikler :
İnsanlar hayatları boyunca diğer insanlarla etkileşim halindedirler ve genellikle diğer insanların onları nasıl gördüğünü önemserler. Dolayısıyla da buna uygun ...
Yöneticiler genellikle işle ilgili teknik konuları önceliklendirip çalışanların duygusal beklenti, ihtiyaç ya da sorunlarıyla ilgili konuları göz ardı ederler. ...
İş başvurusunda bulunan bir adaya tek başına uygulanan ‘Genel Yetenek’ testi, kişinin işe başladıktan sonraki performansının %26’sını, ...
Kurumların kariyer yönetim süreçleri yoksa veya var olan kariyer yönetim süreçleri doğru işlemiyorsa birçok problemle karşılaşılabilir. Bu problemlerden...
İlginizi Çekebilir :
Şirketlerin başarısını ve çalışanların performansını arttırmanın en önemli yollarından biri, çalışanların gelişime açık yönleri hakkında eğitimler ...
Kontrol Odağı Kuramı, Amerikalı psikolog Julian Rotter tarafında 1954 yılında ortaya atılmıştır. Kontrol Odağı, kişilerin davranışları ile bu davranışların ...
“Artık şirketler de işe alımlarda ve terfi süreçlerinde duygusal zekâyı hesaba katarak çalışmalar yapıyor. Etrafındaki kişilerin isteklerini...
İnsan, doğası gereği dünyaya gözlerini açtığından itibaren muhtaç bir varlıktır. Hayatta kalabilmek için belli süre bir yardımcıya, desteğe ve yanında onunla ...