Gündüz Düşleri I
Araştırmalara göre, çoğumuz, uyanık olduğumuz zamanın %30’unu düşler diyarına yolculuk yaparak geçiriyoruz. Sıradan bir insanın günün ortalama 16 saatinde ayakta olduğunu kabul edersek, günün beş saate, yani 300 dakikaya yakın bir kısmını, tabiri caizse “uçarak” geçiriyoruz. Peki, bu, sıklıkla varsayıldığı gibi her daim olumsuzluğu öngören bir hakikat mı? Bilim insanlarına göre, değil.
Düşler, çoğumuz için, istek, ihtiyaç, özlem, endişe, korku ve benzeri içerikli görselleştirmelerden çok daha fazlası. Geleceği prova edebilme, olası senaryoları gözden geçirebilme, çeşitli hayat olayları için hazırlıklı olabilme ve onlarla mücadele edebilme, yeni maceralar canlandırabilme, fanteziler kurabilme, ve daha yüzlercesi için fırsat sunan, yaratıcılığın serbest kaldığı bir alan. Hiçbir risk barındırmaksızın keşif, zihinsel hazırlık, planlama, deneyimleme veya yalnızca haz için kullanabildiğimiz bir yapay “gerçeklik”; bir nevi oyun sahası yahut deney alanı.
Devam etmeden önce, istisnai durumlara değinmekte fayda var. Öyle ki, çoğumuz için yalnızca destekleyici nitelikte olan düşler diyarı, bazen, kimimiz için bir alternatif gerçeklik halini alabiliyor. Hayal, hakikatten daha cazip geliyor ve düş kurmak, kişinin varoluşunun en belirgin parçasına dönüşebiliyor. Kişi, kendisini düş kurmaktan alıkoyamaz duruma gelebiliyor ve alternatif gerçekliklerin hayaliyle yaşamını sürdürebiliyor. Söz ettiğimiz, varsanıların hakim olduğu bir zihinsel fenomen değil; kişinin gerçeklik algısını yitirmeksizin, alternatif gerçekliğe zihinsel yolculuğu tercih ettiği bir durum. Bununla birlikte, bu durum, kimi zaman bağımlılık, kimi zaman obsesyon belirtileri içerebiliyor ve iş veya ilişkiler gibi günlük hayatın diğer alanlarını olumsuz yönde etkileyebiliyor.
Peki, dışsal alan ile düşsel alan birbirinden nasıl ayrılıyor ve bu düşsel alanın bilinmeyen işlevleri neler? Farklı disiplinlerden birçok araştırmacı bu soruların cevaplarını arıyor. Bu konu üzerine çalışan sinirbilimcilerin yakın zamanda eriştikleri önemli bir bulgu, beyinde, otobiyografik zihinsel görüntüleme için çalışan bir sinir ağı bulunduğunu düşündürüyor. Araştırmacılara göre, elimizin altında özellikle odaklanarak yaptığımız bir iş olmadığında bu sinir ağı hareketleniyor. Söz konusu bağlantıların, benlik algımızda ve dış dünya ile içsel yaşantımızı entegre etmede kritik rol oynadığı düşünülüyor.
ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Yale’de kıdemli bir psikoloji profesörü olan Jerome L. Singer, düşler diyarına yolculuğu, “birincil bir fiziksel veya zihinsel faaliyetten uzaklaşılarak bir dizi öznel tepkinin ortaya çıkması” olarak tanımlıyor. Başka bir deyişle, zihnimizde kurgulananları izlemek üzere, dış koşullardan iç koşullara doğru bir geri çekilme. Senelerin araştırmacısı Singer, farklı düş kurma tarzlarını ise “olumlu-yapıcı” ve “disforik” olmak üzere ikiye ayırıyor. Bunların ilki, adından da anlaşıldığı üzere, keyifli ve yaratıcı senaryoları; ikincisi ise mutsuzluk, başarısızlık gibi temalardan oluşan sıkıntılı senaryoları içeriyor. Çoğu insan, zaman zaman her iki tarzda da düşler kuruyor.
Bazı araştırmacılar ise Singer’dan farklı olarak, düşleri; sıradan/gündelik/dünyevi düşünceler ve olağandışı/uçuk fanteziler olarak kategorize ediyor. Bilişsel psikolog Michael Kane’e göre, üzerinde çalıştığımız (veya çalışmamız gereken) iş ile ilgisi olmayan her tür düşünce, “zihnin gezinme” sayılıyor. Örneğin, toplantı raporunu hazırlarken o gün ne pişireceğini düşünmek de dünyayı uzaylıların istila ettiğini hayal etmek de birer düşsel yolculuk. Bununla birlikte, çoğumuz, genellikle, gündelik düşüncelere doğru “dalıp gideriz”. Mesela, o gün yapılacaklar, yetişmemiz gereken işler veya yakın zamanda bir ilişkimizde yaşadığımız olumlu ya da olumsuz deneyimler gibi. Olağandışı /uçuk fanteziler ise zihnimizi daha seyrek meşgul eder.
Yazımızın başında, uyanık olduğumuz zamanın %30’unu düşler diyarında geçirdiğimizi söylemiştik. Bitirirken, bu bilgiye ulaşılan araştırmadan kısaca bahsedelim: Kane ve meslektaşı Jennifer McVay, 2009 yılında yaptıkları bir çalışmada, 72 üniversite öğrencisine, bir hafta boyunca yanlarında taşıyacakları ve rastgele aralıklarla günün değişik saatlerinde toplam sekiz kez ses sinyali veren bir aygıt temin ettiler. Katılımcılardan, aygıt sinyal verdiği her sefer, o anda ne düşündüklerini yazmaları istendi. Sonuçlar, sinyallerin %30’unun, o anda elde olan işle ilgisi olmayan zihinsel faaliyetler ile çakıştığını gösterdi. Bunun yanı sıra, düşsel yolculuğun, kişi stresli, sıkılmış ya da uykulu olduğunda veya kaotik ortamlarda bulunduğunda arttığını; eğlenceli aktivitelerle ilgilendiği zamanlarda ise azaldığını ortaya koydu. Bu da dış koşulların dikkat üzerindeki etkisine işaret ediyor.
Emre Konuk, Uzman Psikolog - DBE Kurucu Başkanı
Yazının 2. bölümü için tıklayınız.
Kaynak
Glausiusz, J. (2011, Mart/Nisan). Living in a dream world. Scientific American Mind, 22 (1), 24-31.
DBE Kurumsal Ölçme / Değerlendirme ve Eğitim Merkezi
Bizi Arayın Eğitmenlerimiz
Benzer İçerikler :
Öncelikle diğer uygulamalarla fazlaca karıştırılan “iş rotasyonu” kavramının tanımını yapmamız gerekir. İş rotasyonu; örgütlerde üst, orta ve alt ...
Ne zaman bir sorundan söz etsek, ister istemez o sorunun neden ve nasıl ortaya çıktığı ve nasıl çözüleceği ile ilgili görüşler de dile getiririz. Birincisi ...
Mobbing kelimesi Latince’de psikolojik ve duygusal şiddet, baskı, kuşatma, taciz etmek, rahatsızlık ve sıkıntı vermek anlamına gelir. İş yerinde bazen ...
Türkiye’de firmaların Koçluk konusuna yaklaşımı birkaç sene önce biraz merak ve yenilik arayışının getirdiği çok da bilinçli olmayan bir şekilde başladı. ...
İlginizi Çekebilir :
Yaratıcı sınıfın yükselişi değerlerde, normlarda ve tutumlarda güçlü ve önemli bir değişime yol açtı. Bu sınıfın bütün üyeleri ister artist, ister mühendis,...
İş yerindeki uzun süreli stresin kişiler üzerindeki yansımaları farklı şekillerde olabiliyor. Bu belirtilerden bazılarını sayacak olursak bunlar; • ...
Günümüzde, birçok şirket gençleşmeyi bir zorunluluk olarak görüyor. Sebebi ise değişen koşullar ve bu koşullara cevap verebilecek esneklik arayışı. Sürekli...
Zaman yönetimi insan hayatında her zaman olması gereken önemli bir konu ve disiplindir. Depolayamadığımız, istediğimiz zaman geri dönemediğimiz bir olgu olarak ...