"En Büyük Hazinemiz Aklımızdır"
Başlık Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar'ından. Son dönemde ülkemiz çoğumuzun aklı gibi: Karışık. Türkiye zor zamanlar geçirirken bizim payımıza da ülkenin içinde bulunduğu karmaşadan kaygılanmak düşüyor. Kimimiz bu dönemi daha kaygısız atlatıyoruz. Kimimiz ise zorlanıyoruz sokağa çıkmakta, alışverişe gitmekte, ulaşım araçlarını kullanmakta ve hayata karışmakta. Peki, ne oluyor da birtakım insanlar bugünleri daha rahat atlatırken, bir kısmımız yüreğimiz ağzımızda dolaşıyoruz? Yanıta aslında çok merkezi bir istasyonda rastlıyoruz: Bireysel farklılıklarımız.
Nedir Bu Bireysel Farklılıklarımız?
Bireysel farklıllıklarımız aslında bizi biz yapan şeyler. Olduğumuz, büründüğümüz kişiye ait olan özelliklerin bütünü. Bu farklılıklarımız bir işi yaparken de karşımıza çıkabiliyor, bir duruma karşı tepki gösterirken de.
Doğuştan ve sonradan kazandığımız özelliklerin toplamı bizi biz yapar ve diğerlerinden farklı yanlarımızı oluşturur. Hatta bazen kendimizin bile, belirli sınırlar çerçevesinde, farklı hisseden, düşünen yanları olabilir. Ancak bazen, farklı yanlarımızı ya da farklılıklarımızı kabul etmekte zorlanırız. Aynı aileden bir birey ülkece çeşitli travmalarla uğraştığımız bu dönemde karşılaştığımız, duyduğumuz veya gördüğümüz olaylara karşı daha soğukkanlı, sakin yaklaşabilirken, bir diğer birey örneğin korktuğu için işe gitmek istemeyebilir. Bu durumu garipsemek yerine, birbirimizi anlamaya çalışsak aslında ne kadar kolay olurdu çoğu şey. Tek yapmamız gereken karşımızdakinin duygularını anlamak. Zor olabilir, size yabancı olabilir ama empati kurmaya çalışmanız bile karşınızdakine değerli olduğunu ve onu anlamaya çalıştığınızı hissettirecektir. Bu durum ilişkinize de olumlu yansıyacaktır. Bireysel farklılıklarımız dışında, en yalın haliyle duygusal yükü ağır olumsuz yaşam olayı/olayları olarak adlandırabileceğimiz travmatik olaylar karşısında gösterdiğimiz tepkilerimizde başka hangi değişkenler etkili olabilir? Bu soruyu düşündüğümüzde belki de öncelikle bakmamız gereken kişinin geçmiş yaşamıdır. Yani çocukluğu ve şu yaşına kadar yaşadığı, geçirdiği olaylar.
Geçmiş Yaşamın Günümüze Etkisi Nasıl Olur?
Hepimiz çocukluğumuzda ya da geçmişimizde olumsuz ve bizi üzen olaylar yaşamışızdır. Hepimiz diyorum ama belki yaşamamış olanlarımız da vardır. Yaşayan çoğunluk için sesleniyorum, yalnız değilsiniz! Kimimiz uçan balonumuzu elimizden kaçırdığımız için çok üzülmüşüzdür, kimimiz bize uçan balon alan babamızı yitirdiğimiz için. Ancak bizi üzen olayların hepsinin önemli bir noktası var: Bu olumsuz olayların gerçekleştiği yaş, türü, süresi, sıklığı ve saire gibi durumlar olaylardan etkilenme düzeyimizi etkiler.
Olumsuz Çocukluk Olayları
Amerika Birleşik Devletleri'nde Kaiser Permanente adlı bir sağlık kuruluşu tarafından 1995-1997 yılları arasında 17 binin üzerinde yetişkinde travmatik olaylar ile tıbbi ve psikolojik hastalıklar arasındaki bağlantı incelenmiştir. Türkçeye Olumsuz Çocukluk Olayları (Adverse Childhood Experiences) olarak çevrilebilecek araştırmanın sonuçları çok çarpıcı bilgiler sunar. 0-18 yaş arasında çocuklukta yaşanan travmatik olayların sıklığı ve seviyesi ile ileride görülen tıbbi hastalıklar arasında güçlü ve doğru orantılı bir bağ bulunmuştur. Örneğin 10 tür travmatik yaşam olayından dört ya da daha fazlasmı yaşamış olan kişilerin hiç travmatik olay yaşamamış kişilere göre ileride kanser olma riskinin yüzde 157; kalp hastası olma riskinin yüzde 285; astım hastası olma riskinin yüzde 231 oranında daha fazla olduğu bulunmuştur. Benzer bir biçimde psikolojik rahatsızlıklar da travmatik yaşam olayı yaşamış kişilerde daha fazla görülmüştür.
Geçmiş yaşamında karşılaştığı olumsuz bir durumla "yeterince iyi" baş edememiş kişilerde bu durum travmatik bir iz bırakır ve bugünkü yaşamına etki eder. Burada bir parantez açmak istiyorum: "Yeterince iyi" tabiri kişi için yeterli düzeyde olmayı içerir. Bununla birlikte kişinin sahip olduğu içsel kaynaklar durumla baş etmesi açısından önemlidir ve bu kaynaklar kişiye yardımcı olur.
Düşünün ki küçükken sizi bir köpek kovaladı ve siz sonrasında her gördüğünüz köpekten korkmaya başladınız. Aslında gördüğünüz diğer köpekler sizi kovalayan köpek olmasa da siz gördüğünüz her köpekte o anınıza gittiniz ve korktunuz. İşte hayatınızda travmatik bir iz. Ne var ki içinde bulunduğumuz dönemde yaşadığımız olayların yarattığı kaygı sevimli patilerin bıraktığı izler yüzünden oluşmuyor. İnsanlar yüzünden oluşan travmalarda deprem gibi doğal yolla oluşan travmalardan farklı olarak hissedebildiğimiz bir yoğun duygumuz daha oluyor: Öfke.
Bunca Kaygı ve Öfkeyle Ne Yapacağız?
Öncelikle toplu travmaların maalesef sıkça yaşandığı bu dönemde hiç kaygı duymamayı istemek ne kadar gerçekçidir, bunu tartışmak gerekebilir. Çoğumuz hemfikiriz: Belli yerlere gitmekten, belli araçları kullanırken ve örneğin belli günlerde görece daha çok korkuyoruz, daha çok tedirgin oluyoruz. Dönemin dalgalanması durulmadıkça ruhumuzdaki dalgaların da durulmasının pek kolay olmayacağı açık. "Bir miktar" kaygı, böyle bir sürecin içinden geçerken aslında "doğal". Şöyle düşünelim: Her gün haberlerde karşılaştığımız olumsuzluklar; ülkemizin maalesef sıkça maruz kaldığı terör olayları; yanı başımızda olsun, uzaklarda bir yerlerde olsun tansiyonları yükseltiyor. Kendimizi yaşadığımız ortamdan soyutlayıp kalamıyoruz. "Hepimiz" bu ortamın bir parçasıyız. Dolayısıyla ortamın tansiyonu yükselince bizde de tansiyon yükselebiliyor. Eğer sabah uyanıp kahvaltımızı yapabiliyorsak, işimize, okulumuza gidebiliyorsak, günlük olarak bizden yapılması beklenen işlerimizi yerine getirebiliyorsak ama bir yandan da "bir miktar" kaygı duyuyorsak, bu, bu sürece verdiğimiz doğal bir tepkidir.
İlkem Coşkun, Uzman Psikolog - Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Cumhuriyet / 26 Nisan 2017
Haberin devamını pdf formatında okumak için tıklayınız.
Benzer İçerikler :
1- Konfor alanınızdan çıkın 2-Kararları içten isteyerek alın 3- Başkasının istediği belirleyici olmasın 4- Hedefleriniz mutlak...
Günümüz aileleri, önceki kuşağın tersine çocuklarıyla arkadaş gibi olmaya çalışıyor ama bu kez de otorite konusunda zorlanıyorlar. Arkadaşlıkla otorite...
Çalışanlar izin haklarını istedikleri tarihlerde değerlendirmek istiyor. Çakışan veya alınamayan izinler motivasyon kaybına neden oluyor. Orta yolu bulmak ise ...
Artık hem dünya çocuk edebiyatında, hem de Türkiye'de mesaj kaygısız çocuk kitapları yazılıyor, okunuyor. Kitaba kutsal muamelesi yapmak da yok. Kitap...
İlginizi Çekebilir :
Kanat çırpan kalpler... Heyecanlı buluşmalar... Derken evlilik, balayı, cicim ayları... Ya sonra? DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü'nden Uzman Çift ve Aile ...
Romantik bir iliÅŸkiye baÅŸlarken sözleÅŸme yapanların sayısı artıyor. SözleÅŸme maddeleriyle romantizmi yan yana düşünemiyor musunuz? Belki de bakış açınızÄ...
Tercih döneminin sağlaması niteliğindeki psikometrik testler, gençlerin ilgi duydukları ve başarılı oldukları alanları tespit ederek gelecekte yaşanacak ...
Hafta içi çocuklar okulda boğuşuyor; ödevdi, sınavdı, projeydi derken... Hafta sonları ise o faaliyetten bu faaliyete mekik dokuyorlar. Peki ama bu yoğun tempo ...