Zihnimiz Bize Nasıl Kazık Atar 8
Geçtiğimiz haftalarda zihnimizin bize nasıl tuzaklar kurduğunu örnekleriyle açıkladık. Araştırmalar gösteriyor ki, kanıtları ancak kendi inançlarımız ile uyumlu ise kabul ediyoruz, eğer değilse hiç dikkate almıyoruz, eksik ya da hatalı, hatta çarpıtılmış olarak nitelendiriyoruz. Bunu da birkaç biçimde yapıyoruz:
1. Kanıtları Gözardı Ediyoruz: Yani istemediğimiz gerçekleri reddediyor ve aksi kanıtları gözardı ediyoruz. Dikkatimiz çekildiği halde buna inanmıyoruz ve harekete geçmiyoruz. Örneğin kanser teşhisi konan kişilerin yüzde 20’si buna inanmıyor.
2. Yanlış Bağlar Kuruyoruz: Hatalı bir şekilde birbirine benzeyen olaylar, durumlar arasında bağlantı kuruyoruz.
3. Nedeni Yanlış Anlıyoruz: Neden-sonuç bağlantısını kurarken sonucu neden sanıyoruz. Örneğin; terapistini seven hastaların sevmeyenlere göre daha hızlı iyileşmesine dayanarak, terapisti sevmenin terapide önemli ve belirleyici bir faktör olduğu varsayımı gibi...
Birkaç haftadır size zihnimizin oynadığı oyunlardan söz ediyorum. Son olarak, geçen hafta sizlere insanların sebep-sonuç ilişkileri kurarken, beklentileri ya da gözlemleri doğrultusunda yaptıkları hatalardan söz ederek, insan zihninin nedensel ilişkiler kurmaktaki motivasyonuna ve bu doğrultudaki çarpıtmalara bir giriş yapmıştım. Bu hafta ise, insan zihninin nasıl yanlış çıkarımlar yaparak olasılık hesabı yürüttüğünü anlatmaya çalışacağım.
Daha önce size insan zihninin belirsizlikten hiç hoşlanmadığından bahsetmiştim. Çünkü belirsiz durumlar aşırı zihin faaliyet gerektirir ve zihni stres altına koyar. Bu da belirsiz durumlarda zihnin pek çok yanlış çıkarımlar yapmasına, yanlış kararlar vermesine hatta ciddi mantık hatalarına sebep olabilir. Belirsiz durumlarda insanların belirsizliği ortadan kaldırmak için en çok yaptıkları şey; seçeneklerden birini tahmin ederek bir karara varmaya ya da durumu netleştirmeye çalışmaktır.
‘Tahmin’ bir olayın kanıta dayanan olasılığından çıkarım yapmak anlamına gelir, yani sadece gelecekle ilgili kullanılmaz. Kararlarımızın bütün sonuçlarını kesin olarak bilmemiz nadiren gerçekleşir. Bu yüzden, çoğu karar içgüdüsel bir olasılık tahminine dayanır. Örneğin, bir savaş generali aslında en iyi stratejinin ne olduğunu hiçbir zaman bilemez; en iyi strateji onun en iyi olacağını tahmin ettiği stratejidir ve bu durumda general en iyi olabilmeye meyilli stratejiyi seçecektir. Bu gibi durumlarda aslında birçok farklı faktörü göz önünde bulundurmak gerekir.
İnsan zihni birbirinden farklı pek çok seçenek ve\veya hedef ile karşılaştığında, aşırı biri bilgi yüklemesi olur ve stres altına girer, zorlanır. Dolayısıyla bu gibi durumlarda en iyi kararı verebilmek için olası tüm durumları objektif ve sistematik olarak değerlendiremez ve elindeki olasılıklardan “yeteri kadar iyi” olanı seçer ama bu seçenek çoğu zaman aslında “en uygun” seçenekten uzaktır. Nobel ödüllü ekonomist Herbert Simon bu şekilde karar almayı ‘idare eder’ olarak adlandırmıştır. Yani önemli bir karar aşamasında olan kişi olası seçenekler arayışını ‘yeteri kadar iyi’ olanı bulduğunda bırakır ama bu seçenek çok da uygun olmayabilir. Örneğin, kariyer kararı veren bir kişi, kendisi için uygun olan tüm kariyer olanaklarını değerlendirmek bir yana, bir işin maaşı, beklentileri, emeklilik ödenekleri, çalışma saatleri, tatiller, iş güvenliği, sorumluluk derecesi, iş gezileri süresi, statü, sosyal kazançlar, yaratıcı olma şansı, stres seviyesi gibi tüm avantaj ve dezavantajlarını bile dikkate almamıştır. Hatta kararını sadece şirketin ona vereceği araba gibi tek bir avantaja indirgeyebilir.
“İdare eder” politikasının bir noktada mantıklı olduğunu iddia edebilirsiniz. Bir kararın sonuçları nadir olarak kesinlikle bilinebilir ve öyle bir an gelir ki daha fazla bilgi edinmek veya düşünmek zaman kaybı olabilir. Bu doğru, ama ne yazık ki nihai karar mantıksız olma eğilimindedir. Tüm faktörler, kesinlikle bütün önemli faktörler dikkate alınmalıdır fakat insan zihninin de bir seferde sadece az sayıdaki fikirle başa çıkma gibi bir kısıtlaması vardır. Ayrıca, kişinin önemli bir karar verirken dikkate aldığı birkaç faktör en önemlileri de olmayabilir; bunlar o anda kişi için en ulaşılabilir olanlar olabilir. Mesela iş seçerken şirketin verdiği arabanın diğerleri içinde en önemli faktör olması çılgın bir şeydir. İnsanların önemli kararlar alırken basit olanlara oranla daha fazla zaman ayırmalarını bekleriz. Oysa gariptir ki bunun böyle olmadığı bulunmuştur; insanlar küçük satın alımlara da büyük olanlara da aynı düşünme zamanı ayırmaktadır ki bu da başka bir mantıksızlıktır.
Önümüzdeki hafta size “idare eder” politikasından ve ‘ortalamaya yönelme ilkesinden” bahsedeceğim.
10.05.2009
Benzer İçerikler :
Önce geçen haftanın bir özetini yapalım: Bir sorunla karşılaştığımızda, o sorunun “neden ve nasıl ortaya çıktığı” ve “nasıl aşılacağı” ...
Geçen hafta İK’nın stratejik ortaklığı meselesini irdeledik. Özetle şöyle dedik: 1. Yönetimler İK’yı stratejik ortak olarak görmüyorlar. 2. ...
Geçen hafta internette kurallarını, yasalarını anlamakta ve yorumlamakta güçlük çektiğimiz bir ilişki tarzının, hatta yeni bir sosyal fenomenin oluştuğundan...
Motivasyon kuramını ele aldığımız şu birkaç hafta boyunca performansı ve verimliliği arttırmak için içsel motivasyonu yükseltmenin ne denli önemli olduğunu hep ...
İlginizi Çekebilir :
Daha önce bu köşede, varsayımların, herhangi bir alana dair yaklaşımımızı, tutum ve davranışlarımızı belirleyen yapı taşları olduğundan bahsettiğimizi...
Figen Hanım büyük bir şirketler grubunda üst düzey yönetici. Yedi yıldır aynı firmada. Herkes onu çok seviyor. Pek çok kişi ona hayran. Yöneticisi aynı zamanda ...
Geçen hafta, 1990’larda Özal’ın çıkarmaya çalıştığı Sağlık Reformu Yasa Tasarısına rahatı bozulacak ve tabii gücü elinden alınacak olan...
CCL’in (Center for Creative Leadership) “başarılı yöneticiler” ve “inişe geçen” yöneticilerle yaptığı araştırmayı özetlemeyi bu ...