Zihnimiz Bize Nasıl Kazık Atar 2
Geçen hafta sizlere zihnimizin nasıl çalıştığını anlatmaya çalışmıştım. Özetlersek, zihnimiz öncelikli olarak yaşamı sürdürmeye, hayatta kalmaya yarayan mekanizmaların işletilmesine programlanmış durumda. İnsan zihninin bu temel motivasyonu ve yetisi şüphesiz hayatta kalmamız için oldukça işlevsel. Özellikle de güvenlik ihtiyacının yoğun olduğu çok eski zamanlarda zihnimizin en ufak uyarıcılara karşı hassasiyeti hayati önem arz etmekte; hatta türümüzün devamını borçlu olduğumuz yeteneklerimizin başında gelmekte.
Hayatta kalabilmek yüzbin yıl önce çok daha öncelikli bir sorundu. Günümüzün büyük kısmı buna ayrılmıştı. Bu günün koşulları söz konusu olduğunda, zihnimiz çok daha farklı kriterlere göre hareket ediyor diyebiliriz. Ancak genetik tasarım, dış dünyanın değişimine aynı hızda ayak uyduramıyor. Yani zihnimiz hala, çoğu zaman gerek olmasa bile durmadan “hayatta kalmaya” çalışıyor.
Kısacası, zihinsel faaliyetlerimizin ve buna bağlı olarak davranışlarımızın pek çoğunu bu güdüye, yani yaşamı sürdürme güdüsüne bağlayabiliriz. İnançlarımızın da böyle bir fonksiyonu olduğunu, yani yaşamı sürdürebilmek için realiteyi bozup yeniden şekillendirdiğini söyleyebiliriz.
Araştırmalar insan zihninin inançlar doğrultusunda kanıtları bile çarpıtabildiğini, hatta işine gelmediğinde bu kanıtları hesaba katmadığını ve kendi inancına hizmet eden verileri yanlış bir şekilde ilişkilendirerek kendi düşüncesine benzettiğini ortaya koymakta.
İşte bu hafta sizlere zihnimizin bu doğrultuda nasıl bizi yanıltabildiğinden bahsediyor olacağım. Daha doğrusu inançlarımızın ve kişisel düşüncelerimizin algılarımızı, bellek süreçlerimizi hatta objektif kanıtları bile nasıl çarpıtabildiğini gösteren deneylerden…
Bu deneylerden ilki, katılımcıların idam cezası ile ilgili inançlarının objektif kanıtları içeren raporları okuduktan sonra nasıl şekillendiğini araştırıyor. Bu deney için idam cezasını tamamen destekleyen ya da idam cezasına tamamen karşı, keskin inançları olan kişilerden oluşturulan 2 grup seçiliyor. Bu konuda kararsız olan ya da net inançları olmayan kişiler ise deneye alınmıyor.
Araştırma ekibi, 2 gruba okutulmak üzere 4 tane rapor hazırlıyor. Tamamen uydurmaca olan bu raporlardan 2 tanesi, tüm eyaletler için idam cezasından önce ve sonra işlenen suç oranlarını kapsıyor. Birinci grup çalışma olarak adlandıracağımız bu raporlardan bir tanesi idam cezasının caydırıcı olduğunu, diğeri ise olmadığını gösteriyor.
Diğer iki rapor ise, idam cezasının uygulandığı ve uygulanmadığı eyaletlerdeki suç oranlarını karşılaştırıyor. İkinci grup çalışma olarak adlandıracağımız bu iki rapordan birisi yine idam cezasının caydırıcı olduğunu, diğeri de olmadığını kanıtlayan bulguları içeriyor.
Deneyde katılımcılara idam cezası ve suç oranları ile ilgili bir dizi çalışma yapıldığı söyleniyor ve bu çalışmaların sonucunda elde edilen bulgular deneklere okutuluyor. Denekler öncelikle birinci ve ikinci grup çalışmadan birer rapor okuyorlar.
Bu raporlardan biri idam cezasının etkili olduğunu, diğeri ise olmadığını gösteriyor. Yani denekler önce birinci gruptan idam cezasının etkili olduğunu kanıtlayan raporu, sonra da ikinci grup çalışmadan idam cezasının etkili olmadığını gösteren raporu okuyorlar. Ya da tam tersi, önce birinci çalışmadan idam cezasının etkisiz olduğunu gösteren raporu, sonra ise ikinci çalışmadan idam cezasının etkili olduğunu gösteren raporu okuyorlar.
Deney sırasında katılımcıların idam cezasına yönelik inanç ve düşünceleri ilk rapor ve ikinci rapor okunduktan sonra ölçülüyor. Peki sonuçlar ne çıkıyor dersiniz? Bir an için kendi içinize dönün ve idam cezası ile ilgili inancınızı sorgulayın. Siz böyle bir deneyde yer alsaydınız acaba idam cezasını destekleyen ve desteklemeyen 2 farklı raporu okuduktan sonra neye inanırdınız?
Deneyin sonucunda 4 önemli bulgu çıkıyor ortaya:
1- Her bir katılımcı kendi inancıyla uyumlu olan raporu, uyumlu olmayan rapora göre daha “ikna edici” ve daha “iyi yapılmış” buluyor. Burada inancın hangi yönde olduğuna dair anlamlı bir farklılık bulunmuyor. Sadece kendi fikirleri ile uyumlu olup, olmaması belirleyici kriter oluyor.
2- Katılımcılar kendi görüşlerinin ya da inançlarının aksini kanıtlayan raporlardaki eksik ya da yanlışları kolayca bulurken, kendi inançlarıyla uyumlu görüşleri içeren raporlarda ise hiç eksik ya da hata bildirmiyorlar.
3- Sonuçlar gösteriyor ki, eğer ilk okunan rapor katılımcıların inançları doğrultusunda ise, inançları güçleniyor; eğer değilse inançları değişmiyor. Yani kişiler kanıtları ancak kendi inançları ile uyumlu ise kabul ediyorlar, eğer değilse hiç dikkate almıyorlar.
Yerimiz bu kadar. Haftaya devam.
08.03.2009
Benzer İçerikler :
Motivasyon kuramını ele aldığımız şu birkaç hafta boyunca performansı ve verimliliği arttırmak için içsel motivasyonu yükseltmenin ne denli önemli olduğunu hep ...
İşe, birkaç hafta önce, Davranış Bilimleri Enstitüsü’nde yaptığımız “kişilik özellikleri ile evlilik uyumu” arasındaki ilişkileri irdeleyen ...
Yıllar içinde yapılan araştırmalarda, sadece müşteri bağlılığı ölçülmemiş aynı zamanda bu bağlılığın etkisi ve bağlılık olmamasının bede...
Mutluluğun, evrensel bir boyutu olmakla birlikte, kültürden kültüre, hatta kişiden kişiye değişen bir yanı da var. Öyle ki, psikolojinin gelişmekteki bir alt ...
İlginizi Çekebilir :
Hatırlarsanız sizlere daha önceki yazılarımda travmanın ne olduğundan ve birey üzerindeki olumsuz etkilerinden söz etmiştim uzun uzun. Bu hafta ise, medya ve ...
Daha önceki yazılarımızda, insanın tamamen rasyonel bir varlık olduğu varsayımı üzerine konuşmuş, bu varsayımın, bilimsel arka planının zayıflığından v...
Filistin’deki terapistlerin eğitimi ve süpervizyonu için son zamanlarda birkaç defa Filistin’e gittim. Eğitimler ve süpervizyon değişik...
Mutluluk Satın Alınabilir mi? İlerde mutluluktan çok söz edeceğiz: Mutluluğu tanımlıyabilir miyiz? Formülü var mıdır? Sürekli bir mutluluktan söz edebilir ...