Emre Konuk

Zihni Rahatlatabilmek: Festinger'in Deneyleri

Yıl 1950. Yer Amerika Birleşik Devletleri… Minneapolis’te Lake City kasabasında yaşayan ve sıradan bir ev kadını olan Marion Keech, adının Sananda olduğunu söylediği bir varlıktan, dünyadaki insanların 21 Aralık’ta oluşacak sel ve depremlerle yok olacağını ileri süren bir mesaj aldı. Sadece ona inananları ölümden koruyacağını iddia eden Sananda’ya inananların sayısı giderek artarken, evlerini satan, eşini ve ailesini terk edip tarikata katılan, işini kariyerini bu yolda bırakan bir grup inanan, bir tarikat kurup 21 Aralık’ta kendilerini kurtarmaya gelecek olan uçan daireyi beklemeye koyuldular.

21 Aralık gecesi, tüm medya tarikat üyelerinin toplandığı evin etrafında beklemeye başladı. Saat 12’yi vurduğunda ne sel, ne deprem oldu, ne de uçan dairesiyle Sananda tarikat üyelerini almaya geldi. Bu noktada tahmin edin ne oldu?

Başlangıçta perdelerini magazin basınına kapayan tarikat üyeleri, sanki hiçbir şey olmamış gibi basın üyelerini heyecanla eve davet etti. Tarikat üyelerinin hep bir ağızdan neşeyle söyledikleri şey ise; bir grup insanın toplanıp dünyadaki canlılar için dua etmesinin Sananda’yı çok etkilediği ve Sananda’nın dünyaya felaket göndermekten vazgeçtiğiydi.

21 Aralık’ta varını yoğunu bu tarikata adamış bu insanlar, oturup “biz ne yaptık, nasıl inandık bu saçmalıklara” diyecekleri yerde sabaha kadar Sananda’yı ve dünyayı kurtarışlarını kutladılar. Üstüne üstlük, tarikat evinin etrafına toplanmış basın mensuplarını yeterli bulmayıp ABD genelinde ABC, CBS ve New York Times gibi önde gelen medyanın muhabirlerine de telefon açarak onları bu kutlamadan haberdar etmişlerdi.

Bu ironik durum, o sırada 31 yaşında olan, Minnesota Üniversitesi’nde Psikolog Leon Festinger’in dikkatini çekmişti. Uçan daire yeryüzüne inmediği halde tarikat üyeleri neden inancını kaybetmemişti? Cevap: Dünyanın sonunun gelmemesi, dünyanın sonunun geleceği inancıyla çelişiyordu ve bu rahatsız edici bir durumdu. Tarikat üyeleri inançlarını değiştirmek yerine gerçeği çarpıtarak içinde bulundukları durumu rasyonel bir şekilde açıklamaya çalıştılar.

Bilişsel çelişkiye bir başka örnek de Kore savaşı sırasında Çin’de bulunan Amerikan savaş esirlerinden verilebilir. Çinli gardiyanlar Amerikan savaş esirlerine birkaç şeker karşılığı anti-Amerikan bir yazı yazıp yazamayacaklarını sordu. Şekerleme gibi ufak bir şey karşılığında anti-Amerikan yazı yazan Amerikalı askerlerin kısa bir süre sonra komünizme daha sıcak baktıkları görüldü. Birkaç şekerleme, bir sigara, bir avuç pirince karşılık fikirlerine aykırı bir harekette bulunan askerler, bu durumun kendilerinde zihinsel çelişki, dolayısı ile rahatsızlık yaratması sonucu, komünizme daha sıcak bakmaya başladılar.

Teoriyi kısaca özetliyecek olursak; insan canlısı, inançlarının bir biriyle tutarlı olmasını ve inançlarının da davranışlarıyla tutarlı olmasını tercih eder. Bir tutarsızlık varsa bu rahatsız eder ve kişi kendini rahatlatacak bir çözüm arar. Çözümü de, genellikle çelişkiyi ortadan kaldıracak yeni bir inanç geliştirerek ya da çelişkiyi arttıracak düşüncelerden uzak durarak getirir. Zihinsel çelişkiyi ya da tutarsızlığı arttıracak bir düşünce gündeme geldiğinde ya tamamen kayıtsız kalacak, ya çarpıtarak yorumlayacak, ya da inkâr edecektir.

Kazık yediğimiz arkadaşımızı, uzun yıllar dayak yediğimiz babamızı, cinsel tacizde bulunmuş yakınımızı affetmek bunun için zordur. Arkadaşlarımızı, eşimizi, okuduğumuz gazeteyi seçerken çok dikkat ederiz. Farklılıklara toleransta bu nedenle zorlanırız. Eğer bütün Ermeniler kötüyse, iyi bir Ermeni’yle karşılaştığımızda onu bir yere oturtmakta zorlanırız. Oturtamazsak vururuz.

Haftaya devam.
04.02.2007

Benzer İçerikler :

İK'nın Parayla Sınavı 2

Geçen hafta İK’nın stratejik ortaklığı meselesini irdeledik. Özetle şöyle dedik: 1. Yönetimler İK’yı stratejik ortak olarak görmüyorlar. 2. ...

Akıldışının Cazibesi - IV

Geçtiğimiz haftalarda sizleri, birçoğumuzun ısrarla kabul etmek istemediği irrasyonel tarafımızla yüzleşmeye davet etmiş; sanılanın aksine, akıldışının ...

Nasıl Zayıflayacağız 3

Geçen hafta, zayıflamak söz konusu olduğunda, öncelikli hedefin zayıflamak değil, yemekle kavgayı sonlandırmak ve yemekten keyif almayı öğrenmek olması...

Eğitimde Dönüşüm - III

Geçen hafta, eğitim sistemine yönelik beklenti ve ihtiyaçlara dikkat çeken bazı bilimsel çalışmalardan bahsetmiş ve eğitimin ne olması gerektiği üzerinde...

İlginizi Çekebilir :

Güvenli Bağlanma 3

Son iki hafta Harlow'un maymunlarla yaptığı "bağlanma" deneylerini anlattık. Bebekliklerinde anneleriyle yakın bedensel temas kurması engellenen, ...

Emin Olmak - II

Geçtiğimiz hafta, her bireyin ve topluluğun sorgu sual kabul etmeyen, sarsılmaz, “mutlak” fikir ve inanışlara sahip olduğundan söz etmiş ve ...

Yeteneği Geliştirmek 2

Geçen hafta, yönetimlerin ve yöneticilerin, çalışanların yetenekleri ve güçlü yanlarına odaklanmaları gerektiği üzerine yazdıkça, özellikle anneleri...

Beynin Gücü - 2

Geçen hafta beyin araştırmacısı Alvero Pascual-Leone’nin Harvard Tıp Merkezinde yaptığı devrim niteliğindeki bir dizi araştırmasını özetlem...