Zihin Ve Beden İlişkisi - III
Önceki haftalarda, yetişmenin ve her tür çevresel unsurun önemini vurgulayan epigenetik yaklaşım perspektifinden zihin ve beden ilişkisini konu etmiştik. Bugün, zihnin ve kimilerine göre bedenin gelişiminde kritik değere sahip aile dinamiklerine ve doğumla bağlantılı ailevi faktörlere odaklanarak söz konusu ilişkiden bahsetmeye devam edeceğiz. Öncesinde bazı noktaları hatırlatalım:
Bedenimiz ve yaşamımız, yalnızca maddesel olanla değil, çok daha fazlasıyla etkileşim içerisinde. Birçok bilimsel çalışma (Goodman & Blank, 2002; Jin et al., 2000; Liboff, 2004; Sivitz, 2000) biyolojimizin, elektromanyetik/enerjisel unsurlardan (örneğin, düşünceden) çarpıcı biçimde etkilendiğine, dahası bu unsurların önemli yaşamsal süreçler üzerinde rol oynadığına işaret ediyor. Başka bir deyişle, bedensel sınırları belirgin olmayan (zihnimiz) veya bedensel sınırların dışında kalan (çevre) tüm unsurlar, fiziksel varlığımızı etkileyebiliyor ve yaşamımızı değiştirebiliyor. Dolayısıyla zihni, bedenden ayırmak da zihin ve bedenin birbirini etkilemediğini söylemek de gerçeklikten çok uzak. Bununla birlikte, henüz erişimimizde olmayan ve birçok kez bilinç düzeyindeki mesajlarla çatışan psişik içeriği barındıran bilinçdışı sebebiyle, bedenimize ve yaşamımıza etki eden düşünceler veya hisler, her zaman farkındalığımızda ve kontrolümüzde olmuyor.
Ebeveynlerin Çocuğun Bilinçdışı Üzerindeki Gücü
Bir önceki yazımızı sonlandırırken bilinçdışının hücresel değişim üzerindeki gücüne dair bir örnek vermiştik ve bu örnek aynı zamanda anne ve babaların çocuklarının bilinçdışı üzerindeki etkisini de ortaya koyuyordu. Bugün de tam olarak bundan söz edeceğiz. Anne ve babalar, çocuklarının zihinsel gelişiminde muazzam bir rol oynuyorlar. Bu rol, pek çoğunun sandığından çok daha kapsamlı ve öncelikli; bilinçli düzeydeki bilişsel faaliyetlerimizi olduğu gibi, bilinçdışı düzeydeki içerik ve süreçleri de ilgilendiriyor ve bu bilinçdışı içerik ve süreçler biyolojimizi ve yaşamımızı kontrol ediyor.
Bir çocuk, yaşamının çok erken dönemlerinden itibaren, ebeveynlerinin; kendisine, başkalarına ve dünyaya yönelik yaklaşımlarını bilinçdışı düzeyde algılamaya ve içselleştirmeye başlıyor. Onlara ait olan inanç ve tutumları, farkına varmaksızın, olduğu gibi yutuyor ve benliğine katıyor. Örneğin, sıklıkla annesinden veya babasından sözel ya da davranışsal olarak “dünyanın korkulacak bir yer olduğu” mesajını alan bir çocuk, bu yaklaşımı içselleştiriyor ve yetişkinlikte, bilinçdışının etkisiyle, yaşamını hep kaygıyla sürdürür oluyor. Böyle bir kişi, mesela, hayatta yeni şeyler denemekten ya da yeni insanlar tanımaktan kaçınabiliyor; kısıtlı bir sosyal yaşantısı oluyor.
Şunu vurgulamakta fayda var ki çocuklar yalnızca doğrudan mesajları değil, dolaylı olanları da sezebiliyorlar; bilinçdışı, sandığınızdan daha zeki! Deminki örnekten devam edersek, çocuğun “dünyanın korkulacak bir yer olduğu” mesajını alması için, anne veya babanın “Dünya korkulacak bir yer” demesi gerekmiyor. Çocuğun davranışlarını çeşitli biçimlerde kısıtlayarak veya yönlendirerek olduğu gibi, ebeveynler kendilerine, başkalarına ve dünyaya dair yaklaşımlarıyla da bu mesajı verebiliyorlar. Mesela, evden çıkmaktan ve/veya insanlarla ilişki kurmaktan kaçınan bir anne ya da kötü hayat olaylarını duygusal bakımdan abartarak yaşayan bir baba aynı mesajı iletebiliyor.
Çocuk yetiştirmekte olan anne ve babalar, bu kısma özellikle dikkat etmenizi öneririz: Ebeveynler, çocuklarına, “hiçbir şey hak etmiyorsun”, “hiçbir şey başaramazsın”, “sen ne anlarsın”, “iğrenç çocuk” gibi sözler söylediklerinde, bu yorumlar çocuklarının bilinçdışında birer gerçek olarak yer eder. Bunun üzerine, bilinçli bir düzeyde olsun ya da olmasın, çocuğun ve ileride yetişkinin hayatını “hiçbir şey hak etmiyorum”, “asla başarılı olamam”, “ben bir şeyden anlamam”, “iğrencim, kimse beni istemez” gibi inanışlar yönetir. Üstelik, bu inanışlar, daha önce de referans verdiğimiz hücre biyoloğu Bruce H. Lipton’a göre, hücresel düzeyde belirleyicidir; bedensel sağlığı kesinlikle etkiler.
Ebeveynlerin Doğum Öncesi ve Doğum Sonrası Erken Dönemdeki Etkileri
Bazı biliminsanlarına göre, aslında, ebeveynler çocuğun zihinsel ve bedensel gelişimini şekillendirmeye doğum öncesinde başlıyorlar; hatta gebelik anında başladıklarını söyleyenler de var. Sayısı gün geçtikçe artan bir grup biliminsanı, anne karnındaki bebeğin, annesinin hareketlerini, düşüncelerini ve duygularını deneyimleyebildiğini ve bunun ve diğer çevresel unsurların etkisiyle, daha doğum öncesinde kişiliğin ve duygu ve düşünce gibi zihinsel olayların temelinin oluşmaya başladığını belirtiyor.
Döllenme öncesi yumurta ve sperm gelişiminin son evrelerinde anne ve babanın deneyimlediği duyguların çocuğun zihinsel ve bedensel gelişimini etkilediğini ve isteyerek ya da kazayla veya sevgiyle ya da nefretle gebe kalınmasının çok farklı sonuçları olabildiğini öne süren ilginç çalışmalar var. Kimileri ise (örneğin, Dr. Peter W. Nathanielz) rahimdeki yaşam kalitesinin (yani çevresel unsurların) hayatın ilerleyen dönemlerinde karşılaşılabilecek birçok hastalığa yönelik yatkınlığı belirlediğine dikkat çekiyor. Bunların arasında kalp ve damar hastalıkları, şeker hastalığı, obezite ve felç gibi ciddi sağlık sorunları bulunduğunu ifade ediyor. Ayrıca, Lipton’ın da belirttiği gibi, duygudurum problemleri ve psikoz (gerçeklik algısının değiştiği zihinsel durumlar) da dahil olmak üzere birtakım psikolojik/psikiyatrik sorunların, doğum öncesi ve doğum sonrası erken dönemlerle ilgili olduğunu gösteren çalışmalar (Gluckman & Hanson, 2004) da mevcut.
Kaynak
Lipton, B. H. (2007). İnancın Biyolojisi (B. Ünlütabak, Çev.). İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık. (2005).
06.09.2012
Benzer İçerikler :
Beyin yıkama, bir başka deyişle diğerlerinin beynini bir anlamda kontrol altına alma, uzun zaman anlaşılamamış bir fenomen aslında. Ancak, bugün, bilimsel...
Geçtiğimiz hafta, hızlı tüketim gıdalarının, fiziksel sağlık ile olduğu gibi, psikolojik sağlık ile ilişkisi olduğuna dair bilimsel bulgulara ulaşıldığından...
Yıllar içinde yapılan araştırmalarda, sadece müşteri bağlılığı ölçülmemiş aynı zamanda bu bağlılığın etkisi ve bağlılık olmamasının bede...
Geçen hafta, yönetimlerin ve yöneticilerin, çalışanların yetenekleri ve güçlü yanlarına odaklanmaları gerektiği üzerine yazdıkça, özellikle anneleri...
İlginizi Çekebilir :
Geçen hafta Festinger’in “Zihinsel Çelişki” ya da “Zihinsel Tutarsızlık” diyebileceğimiz teorisinden söz ettik. Bir iki de...
Başarılı bir iş yerinin veya şirketin özellikleri nelerdir diye sorulsa, büyük bir çoğunluk performans seviyesinin çok yüksek, işten ayrılma oranlarının ise...
Geçtiğimiz hafta, iletişim kuramı perspektifinden hipnozu ele almıştık. Atlamış olanlar için, öncelikle, hipnozun klinik bir yöntem olarak kullanılmasının, ve ...
Nairobi'de daha işimiz bitmedi. Üç günlük travma eğitimini süpervizyon izliyor. Bir hafta süreyle, Nairobi ve civarındaki kliniklerde çalışan ve eğitime ...