Emre Konuk

Tükenmişlik Sendromu

Epey oluyor, büyük bir şirketler grubunda çok başarılı bir geçmişe sahip olan, üst düzey yönetici bir danışanım, güven yitimi, panik atakları ve depresif şikayetlerle başvurmuştu. Daha doğrusu patronu kalbinde bir sorun olmadığı anlaşılınca, sorunu eşine bağlamış ve bir terapiste gözükmesi gerektiğine karar vermişti.

Aslında her şey gayet iyi gidiyormuş birkaç ay öncesine kadar. Yaklaşık yirmi yıllık kariyerinde hep sevdiği işi yapmış ve çok da başarılı olmuştu. 15 yıldır aynı grupta çalışıyordu ve en sevdiği şey; “sıfırdan başlayıp inşa etmek ve yürür hale” getirmekti. Bu yüzden de ona hep büyük yeni projeleri vermişler, bazen da ona yetmediği için birden fazla projeyi yürütmüştü.

Ancak bir kaç aydır “artık kendini tanıyamaz hale” gelmişti. Eski enerjisi kalmamış, sık sık bazı şeyleri unutmaya başlamış, konuşma yapacağı zaman heyecanlanma ve giderek çarpıntı ve panik yaşamaya başlamıştı. Ayrıca daha bir sürü şikayet...

Ne olduğunu anlamak uzun sürmedi. Yıllardır haftada 70-80 saat mesai, durmadan seyahat, bürokrasiyle savaş, krizlerle baş etmek, hep bir şeyleri yetiştiriyor olmak, neredeyse doğru dürüst bir tatil yapmamak ama belki de en önemlisi gün içinde bir dakika bile durmadan ha bire problem çözmek... Aslında henüz tanı kategorileri içinde tam yerini almamış olsa da, tipik bir “tükenmişlik sendromu” (burnout) yaşanıyordu.

Problemin isim babası Herbert Freudenberger adlı bir Psikanalist. Garipliği ilk kendinde gözlemiş. İşini çok sevmesine rağmen artık doyum sağlamadığını ve motivasyonunu kaybettiğini görmüş. Doktor arkadaşlarına ve diğer meslek gruplarına baktığında benzer bir eğilimi gözlemiş. Duygusal iniş çıkışlar, uyku ve konsantrasyon bozukluğu, sırt ağrıları ve sindirim sistemi bozuklukları en yaygın şikayetler olarak göze çarpmış. Freudenberger bu şikayetleri; “profesyonel yaşamdan kaynaklanan zihinsel ve bedensel tükenme hali” diye tanımlamış.

Uzmanların paylaştıkları nokta; tükenmişlik sendromunun uzun süreli stres ve zorlanmayla yakın ilişkisi olduğu. Aslında bedenin stres tepkisi, insanlarda ve hayvanlarda, yakın tehlikeye karşı koruma sağlar. Saniyenin onda biri kadar bir sürede beyin potansiyel tehlikeyi algılar ve bir dizi kimyasalı harekete geçirerek bizi vuruşmaya ya da kaçmaya hazırlar. Tehlike geçtiğinde de eski haline süratle döner.

Peki problem ne? Problem benim “beynin aptal yanı” dediğim süreçle ilgili. Stres tepkisinin devreye girmesi için ille de bana birinin silahla saldırması gerekmiyor. Bu yazıyı yarım saat içinde yollamak zorunda oluşum, zamanında yetişmesi çok zor bir proje, yöneticinin duyarsız ve adil olmayan zorlamaları, toplantıya yetişecek sunum, hatta televizyonda seyrettiğim korku filmi sanki yaşamım yakın tehlike altındaymış gibi aynı stres tepkisini uyandırabiliyor. Silah çekildiğinde hangi stres hormonları salgılanıyorsa, toplantıya sunumu yetiştirmeye çalışırken de aynı hormonlar salgılanıyor. Eğer bu gerginlik haftalar, aylar hatta yıllarca sürecek olursa bir sürü sorunun ortaya çıkması neredeyse önlenemiyor.

Kısır Döngü

Kronik stres artık hepimizin bildiği pek çok ciddi soruna yol açabiliyor: Yüksek tansiyon, kalp problemleri, bağışıklık sisteminin çökmesi bunlardan birkaçı.

Tükenmişlik sendromu da aynı kaynaklardan besleniyor. Büyük bir istekle hemen sorumluluk alan, kimlikleri işleriyle büyük ölçüde özdeşleşmiş olan “en iyi” dediğimiz çalışanları vuruyor. Giderek artan iş yüküne paralel olarak; geç saatlere kadar çalışma, yemekleri atlama veya besin değeri düşük yiyeceklerle geçiştirme, arkadaşlarla bir türlü bir araya gelememe, çocukları ve eşi ihmal sık görülen davranışlar.

Diğer bir risk faktörü de işin ne ölçüde kontrol altında olduğu ve kişinin işiyle ilgili performansının takdir edilip edilmediği. Tükenmeye yakın ya da yatkın olan kişilerin bu faktörlerle baş etmeleri çok daha zorlaşıyor.

Kronik stres ve kendinden memnun olmama arttıkça, başarısızlık korkusu ve giderek özgüvenin yitimi içinden çıkılması zor bir kısır döngü oluşturuyor. Kaygıyı bastırmak için baş vurulan yolların başında alkol ve ilaçlar geliyor. İşin vehametini ne yazık ki en son tükenmeyi yaşayan kişiler görüyor. Tükenmişlik öyle bir günde aniden ortaya çıkmadığı, uzun zamana yayıldığı ve yavaş geliştiği için olsa gerek, bu süreç içinde eşin, arkadaşların, doktorların hatta patronun uyarıları bile bir işe yaramıyor.

Önümüzdeki hafta “Tükenmişlik Sendromu"nun nasıl geliştiği ve safhaları üzerinde duracağız.

16.07.2006

Benzer İçerikler :

Emin Olmak - II

Geçtiğimiz hafta, her bireyin ve topluluğun sorgu sual kabul etmeyen, sarsılmaz, “mutlak” fikir ve inanışlara sahip olduğundan söz etmiş ve ...

Archie'nin Bekarlar Barı

Geçen hafta konuyu şöyle bağlamıştık: 1. İnternette kurduğum ve sürdürdüğüm ilişkide, bir yandan kendimi istediğim ölçüde gizlerken, öte yandan fantezilerimi ...

Motivasyon - III

Geçen yazımızda motivasyon kuramının tarihsel sürecini ele almış ve bunun iş dünyası için ne anlama geldiğini paylaşmıştık. Bilimin ortaya koyduğu bulgularla...

İnsanın Doğası 1

Acaba bir insan doğasından söz edebilir miyiz? Eğer bunu yapabiliyorsak, şunu iddia etmiş oluruz: Yer yüzündeki tüm insanlarda ve kültürlerde ortak olan çok ...

İlginizi Çekebilir :

Müşteri Bağlılığı - IV

Geçtiğimiz haftalarda müşteri bağlılığı konusunu ele almış; bağlılığı sağlamanın püf noktalarından biri olan minimum müşteri eforu stratejisinden bahsetmiştik. ...

Kırmızı Et Meselesi

Biliyorsunuz bir zaman önce kilolu olmanın ve şişmanlığın, aşırı boyutlarda olmadığı sürece, sağlıkla ve hastalıkla bir ilişkisinin olmadığına değinmiştik. ...

Bir Masal Daha: Antioksidanlar

Biliyorsunuz bir zamandır inançlarımızı nasıl zihinsel cambazlıklarla ‘gerçeklere’ dönüştürdüğümüzün örneklerini veriyorum. Bugün sıra ...

Çocuğunuzun Güçlü Yanları - 2

Geçtiğimiz hafta, çocukların güçlü yanlarının alıştığımızdan farklı bir sınıflandırmasını yapmıştık. Biraz daha içerikten bağımsız, biraz daha yol, yöntem ile ...