Travmadan Performansa
Figen Hanım büyük bir şirketler grubunda üst düzey yönetici. Yedi yıldır aynı firmada. Herkes onu çok seviyor. Pek çok kişi ona hayran. Yöneticisi aynı zamanda mentoru. Çok başarılı. İçerden, dışarıdan habire iş teklifleri alıyor.
Birlikte çalıştıkları uluslararası firmanın Amerika’daki merkezindeki toplantıya yöneticisiyle birlikte katılıyor. Hazırladığı ve ciddi yatırım gerektiren projeyi sunuyor. Proje üç yıl sonraya erteleniyor. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Evine dönüyor ama işine dönmüyor. İstifa edeceğini söylüyor ve evden dışarı çıkmıyor. Eşi ve ailesi telaşlanıyor. Yöneticisi koçluk almasını öneriyor. Randevu alınıyor, görüşmeye başlıyoruz.
Tabii durumun normal bir koçluk ihtiyacını aşan bir yanı olduğunu düşünüyorum. Yaşadığı durumu, herhangi bir profesyonelin iş yaşamı boyunca başına gelebilecek bir aksilik gibi görmediği kesin. Yaşadıklarını anlatırken ağlıyor. Sesinde yoğun bir kızgınlık ve öfke var.
“Kime kızgınsınız”, diyorum.
“Yöneticime. Çünkü arkamda durmadı. Yeteri kadar desteklemedi. Destekleseydi projeyi kabul ederler miydi, sanmıyorum. Ama çaba harcamadı”.
“Yani projeyi erteleyenlere değil, kendinize değil yöneticinize kızgınsınız”
“Evet”.
Kural: Eğer bir duruma-kişiye, pek çok seçenek varken çok yoğun olumsuz duygularla tepki veriyorsam, bu tepki o duruma değil başka bir duruma-kişiye tepkidir. Freud buna aktarım (transferance) demişti. Öğrenme teorisindeki adı da “genelleme”. Bir köpek ısırmışsa, bütün köpekler ısırabilir artık. Asansörde kalmışsam, bütün asansörler tehlikelidir. Çocuk yaşta bir taciz yaşamışsam, bütün erkekler midemi bulandırabilir.
Hayatımız bir anılar koleksiyonudur. Değerlerimiz, tutumlarımız, kişiliğimiz anılarımızla ilgili duygular ve düşüncelerin ürünüdür. Olumlu olanlar yaşamı keyifli yapar. Aşılmayan ve çözülmeyenler yaşamı aşağı çeker.
Figen Hanım yöneticisinin “arkasında durmadığını” söylemişti. Yaşadığı; hayal kırıklığı, kızgınlık ve öfkeydi. Bu duyguları yaşamının bir döneminde yoğun olarak yaşamış ve ona bu duyguları anımsatan her duruma benzer tepkiyi vermeyi öğrenmişti.
“Peki Figen Hanım, şimdi yöneticinizle yaşadığınız o anıya geri dönün. Hayal kırıklığını, kızgınlığı ve öfkeyi hissedin, bunları bedeninizde nerede hissediyorsunuz farkına varın. Bu duygularla geriye doğru gidin ve bunları ilk nerede yaşadınız hatırlamaya çalışın”.
Figen Hanım bir doğu ilimizde dünyaya geliyor. Beş kardeşi var. Bir abla, bir ağabey ve dört erkek kardeş. Baba esnaf. Küçük yaşlardan başlayarak annesine yardımcı oluyor. En önemli görevi kardeşlerine annelik yapmak. Erkekler babanın gözdeleri. İlkokulda çok başarılı. Ama Baba okuldan alıyor, yani “arkasında durmuyor”. Tabii anne de “arkasında durmuyor”. Çok üzülüyor.
Bir süre sonra çocukları olmayan Dayı “alıp İzmir’e götürüyor”. Okuluna başlıyor. 4-5 yıl sonra Dayı’nın ve Yenge’nin çocukları oluyor. Her ikisi de çalıştığı için çocuğa bakmak Figen Hanım’a düşüyor. Bir zaman sonra okulu bırakıp çalışmasını istiyorlar(arkasında durmuyorlar). Figen Hanım bir mağazada tezgahtar olarak işe başlıyor. Mağaza sahibi Figen Hanım’la yakından ilgileniyor. Okumasına yardımcı olacağını söylüyor. Ama patronun bu ilgisi şekil değiştirince ve Figen Hanım uzak durunca patron okul projesinden vazgeçiyor(arkasında durmuyor).
Bu arada Ağabey evlenip İstanbul’a göçüyor. Kardeşini de evine alıyor. Figen Hanım okuluna devam ediyor. Gelin bu işten hiç hoşlanmıyor. Nitekim bir zaman sonra evde problemler başlıyor. Üniversite sınavlarında başarılı oluyor ve burs kazanıyor. Ağabey evden ayrılmasını söylüyor(arkasında durmuyor).
Figen Hanım’ın hayatına kim girdiyse bir şekilde “arkasında durmuyorlar”. Buna yakın arkadaşları ve eşi de dahil oluyor. Sevilmediğini, onaylanmadığını, hep dışlandığını düşünüyor. Üniversitede yine çok başarılı oluyor. Seansta, “kendimi kabul ettirmenin tek yolu çok çalışmak ve başarılı olmaktı” diyor. Hala da öyle. Tabii herkes tarafından kabul edilmek isterseniz çok riskli bir yaşamınız var demektir.
Bu kabulü ve sevgiyi ona mentorluk yapan şimdiki yöneticisinden alıyor. Toplantıda “arkasında durmadığını” görene kadar. Yine hayal kırıklığı, kızgınlık ve öfke.
Figen Hanım eşi ve çocuğu ile Amerika’ya göç etti. Eşi çok başarılı olduğu bir Türk Restoranı açtı. Figen Hanım malum toplantıda projesini desteklemeyen yöneticiyle birlikte çalışıyor. Etrafında onu seven yeteri kadar insan var. Bu gibi durumlarda edinilen alışkanlıkları var: Yoga, ormanda yürüyüş, hayır kurumlarına katkı gibi. Beni uyanık görünce Skype’dan aradı. “Senin maceranı yazayım mı” dedim. İznimi aldım.
Not: İsimler, yerler, olaylar değiştirildi. Figen Hanım okuyunca kendisi olduğunu bile zor anlayacaktır.
Haftaya yine travmayla ve hayat hikayeleriyle devam.
17.02.2011
Benzer İçerikler :
İşe, birkaç hafta önce, Davranış Bilimleri Enstitüsü’nde yaptığımız “kişilik özellikleri ile evlilik uyumu” arasındaki ilişkileri irdeleyen ...
Önceki haftalarda, yetişmenin ve her tür çevresel unsurun önemini vurgulayan epigenetik yaklaşım perspektifinden zihin ve beden ilişkisini konu etmiştik....
Son birkaç yazımızda, insanın tamamen rasyonel bir varlık olmadığını hatırlatmış ve sizleri, irrasyonel tarafınızı tanımaya yönlendirmiştik. Mantığa aykırı ...
Önce geçen haftanın bir özetini yapalım: Kırmızı etle hastalık arasındaki ilişkiden yaklaşık yarım yüzyıl önce, ilk söz eden Ancel Keys oldu. Başta her tü...
İlginizi Çekebilir :
Ben, iş dünyasında yönetimlerin ve yöneticilerin, çalışanların yetenekleri ve güçlü yanlarına odaklanmaları gerektiği üzerine yazdıkça, annelerden çocukları ...
Bazı okurlar anımsarlar; geçtiğimiz senelerde, egzersizin beyin üzerindeki çok çeşitli etkilerini konuşmuştuk. Birçoğumuzun kolunu kıpırdatmakta güçlük çektiği ...
İstersek biz de deneyebiliriz. Yarından başlayarak bir işi olan tanıdıklarımıza, çalışma arkadaşlarımıza şu soruyu sorabiliriz: “Son bir yıl içinde,...
Anneannem kapanana kadar Kadıköy’den üşenmeden kalkıp alışverişini Beyoğlu’nda Mayer’de yaptı. Dayımın pantolonları ve gömlekleri...