Sezgiler
İnsanlar 6 saniye içinde hiç tanımadığı birinin öğretme becerisi veya dışadönüklük gibi bir kişilik özelliği hakkında doğru tahminde bulunabiliyor. Son zamanlarda özellikle Amerika’da birçok psikolog sezgi dediğimiz ve bilinç dışında gerçekleşen bu hızlı zihinsel sürecin kaynağını araştırıyor.
Sezgi kelimesi sözlükte “akıl yürütmeden ya da çıkarım yapmadan ulaşılan bilgi” şeklinde tanımlanıyor. Prof. Dr Robin Hogarth ise insanların günlük yaşamlarında aldıkları kararların genellikle bu hızlı düşüncelere dayandığını belirtiyor. Massachusett Üniversitesi psikologlarından Seymour Epstein ise sezgiyi, farkında olmadan öğrendiğimiz şeyler olarak tanımlıyor ve bunun bazen faydalı bazen ise yanıltıcı olabileceğinden bahsediyor. Örneğin, geçmiş deneyimlerinden dolayı diğer insanların dürüst veya güvenilir olduğunu öğrenen bir kimsenin sosyal sezgileri, başkalarına güvenmemek veya onlardan çekinmek gerektiğini düşünen birininkinden farklı olacaktır. Dolayısıyla sezgilerimiz uygun ortamlarda bizim işimize yarayabilir. Ancak bazen tam tersi bir durum da geçerli olabiliyor. Örneğin, işe alım sırasında mülakat yapan kişiler, adayın gelecekteki iş performansını, o kişinin test puanlarına veya görüşme sırasında tuttukları notlarına bakarak değil, genellikle edindikleri izlenimlerine dayanarak belirliyorlar. Ama yapılan araştırmalar, bu durumda kullanılan sezgilerin genellikle çok sağlıklı olmadığını gösteriyor.
Sezgileri Eğitmek
Sezgilerin hem işe yaradığını, hem de bazen yanıltıcı olabileceğini kabul eden uzmanlar, sezgilerimizi “eğitmemiz” gerektiğini, yani herhangi bir konuda karar verirken, dayanaklarımızın neler olduğuna dikkat etmemiz gerektiğini tavsiye ediyorlar.
Son 15 senedir ise araştırmacılar, birkaç dakika veya saniye içinde insanların kişiliklerinin ne kadarını tahmin edebileceğimiz konusunda çalışmalar yapıyorlar. Prof. Dr. Kenny Dave, yabancıların kişiliklerine dair ilk izlenimlerin ne derece doğru olduğunu araştırıyor. Buna göre, üniversitede psikoloji dersi alan ve birbirini daha önceden hiç tanımayan öğrencileri 4 gruba ayırıyor ve onlardan kendilerini de dahil etmek üzere, gruplarındaki kişileri sosyal, uyumlu, sorumluluk sahibi, sakin ve entelektüel şeklindeki 5 kişilik özelliğine göre değerlendirmelerini istiyor. Sonuçlara bakıldığında, özellikle sosyal (dışa dönük) ve sorumluluk sahibi olma boyutlarında,öğrencilerin kendilerine verdikleri puanlarla, diğerlerinin kendilerine verdikleri puanlar arasında önemli bir uyum olduğu görülüyor. Bu konuda yapılan diğer çalışmalar da, tanımadığımız insanların kişilik özellikleri arasından en iyi dışa dönüklüğü tahmin edebildiğimizi gösteriyor. Bu durumda, kişiliği bir soğanın katmanları gibi düşünebiliriz; en çabuk tahmin ettiğimiz özellikler yani dışadönüklük, yüzeye en yakın olan katmandır.
Bazen de ilk izlenimlerimizi, bir insanın kişiliği veya zekasını tahmin etmenin haricinde, bir kişinin öğretme gibi belirli bir beceride ne kadar iyi olduğunu tahmin ederken de kullanırız. Örneğin, Psikolog Nalini Ambady, yaptığı araştırmalarda, öğrencilerin ilk izlenimlerine dayanarak, öğretmenlerinin öğretme becerisinin ne kadar iyi olduğunu, doğru bir şekilde tahmin edebildiklerini bulmuştur.
Sezgilere Güvenmek
Peki tüm bu çalışmalar, insanların yabancı birileriyle karşılaştıklarında sezgilerine dayanmaları gerektiği anlamına mı geliyor? Aslında demek istenen bu değil çünkü ilk izlenimlere güvenerek karar vermek bazen çok ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Örneğin Amerika’da seri katil olarak bilinen Ted Bundy, dışarıdan bakıldığında son derece normal, çekici gözüken biriydi. Ancak kadın kurbanlarından ikisi onunla uzun süreli bir ilişki yaşamışlardı. Bu da demek oluyor ki fiziksel çekicilik veya karizma bazen “soğanın” daha altındaki katmanları gizleyebiliyor. Ayrıca bu bahsedilen çalışmalar, insanlardan alınan cevapların bir ortalamasını gösteriyor. Sonuçta her insan yaptığı tahminlerde aynı oranda başarılı olmayabiliyor. “Sosyal zekası” çok yüksek olan kişilerin bile, yabancı bir kişiyi değerlendirirken ki doğruluk oranları, içinde bulundukları ruh haline göre değişkenlik gösterebiliyor. Yine bu konuda yapılan bir çalışmada, kendisini mutlu hisseden kişilerin sezgilerine dayanarak yaptıkları tahminler, kendini üzgün hissedenlerinkine oranla çok daha doğru çıkıyor. Bu durumun bir açıklaması, kendini üzgün hisseden kişiler, ilk verdikleri karara güvenmeyip, ikinci bir tahminde daha bulunuyorlar ve dolayısıyla yanılabiliyorlar. Ders: Kahırlanırken karar almayın
Yanılma payını göz önünde bulundurmaksızın, sezgilerine fazlaca güvenip hareket eden ve sonrasında da kaybeden kişilere en iyi örnek olarak kumar oynayanlar gösterilebilir. Kumar oynayanlar, herhangi bir mantığa dayanmayan, özünde tamamen şansa dayalı olan bir şeyi, sezgilerini kullanarak kontrol edebileceklerini düşünürler. Örneğin, zarla oynanan bir oyunda, zarı hızlı ve güçlü bir şekilde atarlarsa büyük bir sayı, yumuşak ve yavaş bir şekilde atarlarsa da küçük bir sayı geleceğine inanırlar. Tabi doğal olarak nasıl atarlarsa atsınlar, zar kendi bildiği şekilde dönüyor.
Peki sonrasında yanıldığımızı fark etmemize rağmen, neden yine de sezgilerimizle hareket etmeye devam ediyoruz? Bazı araştırmacılar, bunun olaylar arasında bağlantı kurmamıza yardımcı olduğunu söylerken, bazıları da olayları hemen algılayabilmemiz ve anlamlandırabilmemiz için bunun gerekli olduğunu düşünüyorlar. Yaşadığımız olaylar arasında bazen bir bağlantı olmasa da, biz o düzen ve bağlantıyı kendi zihnimizde yaratmaya ihtiyaç duyuyoruz.
Mantığım ve Sezgilerim
Bir konuda karar almada çatışma yaşıyorsak, bilelim ki savaş sezgilerimle mantığım arasında veriliyor. Sezgilerim kişisel yaşantıdan ve duygulardan beslenir. Avantajı, hızlı ve çabuk karar almama yaramasıdır. Tehlikeyi çabuk algılamama yarar. Yani, hayatta kalmamı sağlar. Dezavantajı; verileri atlama olasılığım yüksektir. Mantığım ise çıkarımlara, verilerin analizine ve rasyonel karara dayanır. Yani karar alana kadar iş işten geçmiş olabilir. İdeali her ikisini de kullanabilmek. Olmadı, yazı tura atmak.
10.07.2005
Benzer İçerikler :
Geçen hafta dostluk ilişkilerinin önemini vurgulamış, yaşantımızda büyük rolleri olduğundan bahsetmiştik. Hepimizin birkaç yakın arkadaşa ihtiyacı olduğunu ...
Geçen hafta “benliğimizin” ya da “benlik duygumuzun” nasıl oluştuğunu sorgulamış ve meseleyi şöyle özetlemiştik: 1. Başkalarına...
Geçen hafta internette kurallarını, yasalarını anlamakta ve yorumlamakta güçlük çektiğimiz bir ilişki tarzının, hatta yeni bir sosyal fenomenin oluştuğundan...
Son yazımızda, iyimser ya da kötümser olmamızın iş yaşamında, okulda, yakın ilişkilerde, ruh sağlığında ve genel olarak sağlıkta çok şey fark ettirdiğini...
İlginizi Çekebilir :
Geçen hafta beyin yıkamanın ne olduğundan söz etmiş ve örnek olarak Patricia Hearst olayını vermiştik. Patricia Hearst’ın zalimce SLA tarafından ...
Geçen hafta organizasyonlardaki üç farklı çalışan grubundan bahsetmiştik. 1) Kuruma ve işine bağlı olanlar. 2) Kuruma ve işine bağlı olmayanlar. 3) Aktif ...
Geçen hafta iki iddiada bulunduk: 1. Bir iş yerinde çalışanların mutluluğunun artması, o iş yerine ciddi para kazandırır. 2. Bu iddia çok araştırmalarla ...
Geçtiğimiz haftalarda zihnimizin bize nasıl tuzaklar kurduğunu örnekleriyle açıkladık. Araştırmalar gösteriyor ki, kanıtları ancak kendi inançlarımız ile ...