Emre Konuk

Rekabet Statü ve Kıyaslama Üzerine 1

Kendimizi birileriyle kıyaslamanın, yarışın ve tırmanmanın başarının olmazsa olmaz koşulu olduğunu düşünürüz. “Düşünürüz” demek biraz zayıf kalıyor; “yaşam felsefemiz” haline de getiririz. Bununla da yetinmeyip eğitim politikalarımızı da buna göre yapılandırırız. Örneğin; İngiltere Sosyal Demokrat İşçi Partisinin Eğitim Bakanlığının girişinde "Diğerlerini Geride Bırakın" diye gençleri gaza getiren ilanları görebiliriz.

İlk Ders

Çocuğumuz ilk dersini daha okula adımını attığı gün alır. Öğretmen bir şeyler anlatır ve sonra da bir soru sorar. Sınıfın yarısı parmağını kaldırır. Çocuğumuz öğretmeni ona söz versin diye yırtınır. Ama öğretmen mahalle arkadaşını seçer. Arkadaşı bilemez. Verdiği cevap bir miktar gülüşmelere neden olur. Öğretmen çocuğumuza söz verir. Çocuğumuz öğretmenin beklediği cevabı verir. Aferinini alır.

O gün, sonraki yaşamını köklü bir biçimde etkileyecek çok önemli bir ders ruhuna kazınmıştır: Başarmak, sevilmek, takdir edilmek, onaylanmak, kabul edilmek, desteklenmek, burs almak, iyi bir okulda okumak, yurt dışına gidebilmek, geçerli bir meslek edinmek, “katı, arabası ve karakteri” olan bir koca bulmak ve daha pek çok nimete erişebilmek için yalnızca başarmak ve kazanmak yetmez, bir sürü insanın da kaybetmesi gerekir. Bunlara can ciğer arkadaşları da dahildir. Başarı ancak ve ancak onların omuzuna basarak gelir. Oyunun kuralı budur.

Bu olgu toplum yaşamının trajik paradokslarından yalnızca bir tanesidir. Bir diğeri; en yakınlarımıza, bağ(ım)lılığımızı koruyarak bağımsızlığımızı kazanmaktır. Mutluluğumuz tabii ki pek çok faktöre bağlıdır ama bu iki paradoksun başarıyla aşılabilmesi gerekir. Çünkü başkalarını “ezerek” ve “bağımlı” kalınarak mutlu olunamaz.

Bu noktada artık cevabını aramamız gereken soruları sorabiliriz: Yarışmaya, statüye ve kıyaslamaya odaklanmayan bir yaşam düşünülebilir mi? Bunların genetik mirasla bir ilgisi var mı? Çocuğumuzun eğitimi söz konusu olduğunda, bu motivlerin-ihtiyaçların yıpratıcı yanı törpülenebilir mi?

Statü

Hepimiz iyi bir statüde olmak – yada en azından saygı görmek isteriz. Bu ihtiyacımızın genetik mirasla yakından ilişkisi vardır ve bize çok ciddi bir doyum sağlar. Bunu, Michael McGuire ve meslektaşları tarafından yapılan çarpıcı araştırmalardan biliyoruz. Kullandıkları yöntem, erkek maymunları bir topluluktan diğerine aktararak statülerini değiştirmekti. Her bir durumda, maymunun serotonin seviyelerini yani kendini iyi hissetmekle bağlantısı olan bir nörotransmitörün değişimini ölçtüler. Bu çalışmadan çok etkileyici sonuçlar çıktı – maymunun hiyerarşideki pozisyonu yükseldikçe, kendini daha mutlu hissettiği görüldü.

Bir maymun rakiplerini yendiğinde, yalnızca daha çok muz ve daha fazla eşe sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda yaşamını doğrudan etkileyen bir ödüle de sahip olur: Diğerlerinden daha iyi durumda olmak daha çok mutluluk verir. Bu, kendi başına güçlü bir motivasyondur. Yani, en yüksek statüye sahip olmaya en istekli olan maymunlar en çok seks yapanlar ve dolayısıyla en çok yavrulara sahip olanlardır. Bu durumda, yaşam amaçlarına doğrudan hizmet eden bir unsur olarak statü hırsı maymun cemaati içinde çok yaygındır.

Eğer maymunlar statüye meraklıysa, insanlar için de aynısı söylenebilir. Statüyü yalnızca beraberinde getirdikleri için değil, kendisini de severiz.

Statünün önemini fiziksel sağlık üzerindeki etkilerine bakarak da anlayabiliriz. Maymunlar statülerinin değişmesi için farklı gruplara konduklarında, konumları yükseldikçe damarlarındaki tıkanıklık da azalır. Oskar ödülü alan kişiler, yalnızca aday gösterilmiş olan kişilerden dört yıl fazla yaşarlar.

Statü yarışı tamamen doğaldır. Fakat insanları daha mutlu kılmak istiyorsak, yalnızca statüye odaklanmak büyük bir sorun yaratır, çünkü var olan statü miktarı sabittir, değişmez. Bir benzetme yapacak olursak statü bir yarışın sonucu gibidir. Birinci, ikinci ve üçüncü vardır. Birinin skoru yükselirse, bir başkasınınki azalmış olur. Birinin kazancı bir başkasının kaybıdır. Daha önce de söylediğimiz gibi “Başarmak yeterli değildir, diğerlerinin kaybetmesi gerekir.” Bir bakıma, kendimizi yükseltmek için yaptığımız herşey, başkalarının mutsuzluğuna yol açar.
 

Özet:

1. Statü ihtiyacı genetik mirasla yakından ilişkilidir
2. Kazandırdıkları yanında kişiye kendi içinde doyum sağlar
3. Sağlığa faydalıdır
4. Bana doyum sağlarken başkalarını mutsuz eder
5. Bu paradoksu aşmak gerekir

Haftaya devam.
05.08.2007

Benzer İçerikler :

Psikoloğumu İstiyorum

Yarın eğer bir Terapistle ya da Psikolojik Danışman’la randevunuz varsa, gittiğinizde kapısının mühürlendiğini ve faaliyetine son verildiğini...

Egzersiz: Son Söz

Sizler de fark etmiş olmalısınız ki egzersiz bir nevi doğal enerji kaynağı. Yalnızca iyi olanı daha iyi hale getirmekle kalmıyor; aynı zamanda pek çok derde ...

Ailede Demokrasi Neden Olmalı

Geçen hafta çocuğun içgüdüleriyle doğduğunu, içgüdülerinse tanımı gereği sınır tanımadıklarını ve hedefin anında doyum olduğunu söylemiştik. Oysa aile yaşamı ...

Dil Ve Kognisyon - IV

Birkaç haftadır, anadilin çeşitli bilişsel faaliyet ve süreçlerimizi etkilediğinden bahsediyor; dünyayı nasıl algıladığımızın, nasıl düşündüğümüzün, nelere ...

İlginizi Çekebilir :

İstanbul Nereye?

Geçen hafta yanına yaklaşılmaması, daha doğrusu uzak durulması gereken kadın ve erkeklerden söz etmiştik. Aslında daha önce yayınlanmış bir yazıydı. Ama ...

Zihnimiz Bize Nasıl Kazık Atar 6

Nedeni Yanlış Anlamak! Birkaç haftadır size zihnimizin oynadığı oyunlardan söz ediyorum. Son olarak, geçen hafta sizlere insanların sebep-sonuç ilişkileri ...

Korku Kültürü - V

Bir süredir, bir “korku kültürü”nde yaşadığımızdan, korkunun yaşamlarımız üzerinde çarpıcı bir belirleyiciliği olduğundan bahsediyoruz. Önce, son ...

Akıldışının Cazibesi - III

Son birkaç yazımızda, insanın tamamen rasyonel bir varlık olmadığını hatırlatmış ve sizleri, irrasyonel tarafınızı tanımaya yönlendirmiştik. Mantığa aykırı ...