Okumayı Sökmek
Geçenlerde bir anne ikinci sınıftaki oğlunun her alanda arkadaşlarından geri kaldığını, hiçbir şeyi doğru yapamadığını, “felaket unutkan” olduğunu, yazdığı yazıyı kendi dahil kimsenin okuyamadığını ağlayarak ve kızarak anlatıyordu. Belli ki ciddi bir hayal kırıklığı vardı ve bunu hiç istemediği bir tarzda oğluna da belli ediyordu. Anneye bu sorunların aşılacağını, oğlunun sahip olduğu yetenekleri geliştirebileceğini, bu sorunlarla uğraşan uzmanların yardımcı olacağını söyleyip bir meslektaşıma yönlendirdim.
Sonra da bir elli yıl geriye gittim. Aslında bir terslik olduğunu daha başlarda fark etmiştim. İlkokulda başka bir sınıfa girip oturmak. Daha da kötüsü bunu fark etmemek. Okuldan eve gelip alt kattaki komşunun zilini çalıp içeri girmek. Sanki dünyanın en normal haliymiş gibi çantamı bir kenara koyup salonda komşuyla sohbet etmeye başlamak. Değişik renkte çoraplar giyip okula gitmek. Evden bakkala diye çıkıp akşam dönmek. Evden çıkıp bir zaman sonra nereye gittiğini bilememek.
Bunlar ilkokuldayken pek sorun olmadı. Ailem duruma sempatiyle bakar, biraz gır gır geçilirdi. Ortaokulda matematik hocamın sınıfta ayağa kalkmamı ve üç kere “Ben geri zekalıyım” dememi istediğinde bir sorun olduğu kafama dank etmişti. İkide birde, sınavla girdiğim okulu hak etmediğimi de eklerdi. 13 yaşındaydım ve matematik hocam ancak birkaç yıl bana dayanabilmişti. Çarpım tablosunu ezberleyememiştim. İstiklal marşını bile karıştırırdım. Müzik hocam kriz geçirirdi. Hiçbir matematik probleminin sonunu doğru bitiremiyordum. Her sınav sonrası doğru yaptığımı düşünürdüm. Ama kader gibi hiçbir puan alamazdım. Okulun tuvaletine girer ağlardım. Tuttuğum yol doğruydu ama sonuçlar yanlıştı. Hocama bu yüzden hiç değilse biraz not vermesi gerektiğini söylediğimde, “vermem çünkü senin ilerde yapacağın köprü çökecek” demişti. Bu açıklama o zaman makul gelmişti. Ama bu konuşmadan önemli bir sonuç çıkıyordu: Bu adam beni hiçbir şekilde mezun etmeyecek.
Sorun matematikle de sınırlı değildi. Tarih, coğrafya gibi ezbere dayanan dersler de çok kötüydü. Hoca tahtaya kaldırır, “Anlat çücüm, Haydarpaşa’dan Kurtalan ekspresine bindin ne görüyorsun?” Yani istediği dereler, tepeler, dağlar, şehirler ve hepsinin özellikleri. Bir seferinde “biraz mizah yapayım belki bir iki not verir” dedim ve “Elmadağ’da elma yetişir, Süreyya Paşanın da plajı meşhurdur” dedim ve bu son oldu. “Bu okul bitene kadar ben senin hocan olacağım” dedi. Yani hocam “ruhi imtizaçsızlık” nedeniyle ayrılmamız gerektiğini kibarca iletiyordu. O gün okul sistemini terk etmem gerektiğine karar verdim.
Bir taraftan da “acaba hakikaten geri zekalı olabilir miyim?” diye de düşünüyordum. Her yaza 5–6 kırıkla giren ender öğrencilerden biriydim. Müzikten bile kırık alırdım. O zamanlar sınavlarda şarkı söyletirlerdi. Bir seferinde hocayı uyardığım halde bir şarkı söylememde ısrar etti. Ben de bildiğim tek şarkı olan “Bir bahar akşamı rastladım size” diye başlayınca, hala gözümün önünden gitmez, o koskoca kadın nasıl yerinden fırlayıp kartallar gibi üstüme yürümüştü. Yani eğer ben geri zekalıysam okulu unutmak en iyisiydi. Gerçi “edebiyatım ve kalemim kuvvetliydi” ve benim hep “akıllı çocuk” olduğumu söylerlerdi ama bunu söyleyenler bir-iki hoca, beni seven yakınlarım, komşular filandı.
Tam o sırada Haseki Hastanesinde bir psikoloji laboratuarı açıldığını öğrendim. Kalktım gittim. “Bana zeka testi yapar mısınız” dedim. Nedenini de anlattım. Neticede zekamın bana omur boyu yeteceği söylendi. Ben de okula devam etme kararı aldım. Sahip olduğum yeteneklerin altını çizen bir iki hocam, ailemin bana olan inancı, yapmak istediğim şeylerin diploma gerektirmesi bu kararı almama neden oldu. Okulumu değiştirdim. Kendime yarım günlük bir okul buldum. Oradaki işkence daha dayanılırdı. Bütün kitabı değil de iki üç “bahsi” ezberlemek gerekiyordu. O kadarını da yapıyordum.
Dikkat bozukluğum geçmiş değil. “Hayatta kalabilmenin” yollarını buldum. Yaşamımı, işimi sürdürebilmek için bir sürü ritüeller oluşturdum. Eksiklerim için kendimi yemiyorum. Yakınlarım, çalışma arkadaşlarım, hatta danışanlarım yaşamımı kolaylaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu yüzden çok sıkıntı çektim ve zaman yitirdim. Geriye bakınca nasıl oldu da yırttım hala şaşıyorum. O zamanlar benim gibi çocuklarla uğraşacak uzmanlar yoktu. Sorunun dikkat bozukluğu olduğunu çok sonraları öğrendim. Hatta 10 yıl öncesine kadar adı “Minimal Beyin Hasarı” idi. Artık böyle bir sorunla nasıl baş edeceğimizi biliyoruz.
Okular açılalı iki ayı geçti. Bazı çocuklar bazı alanlarda hızlı, bazılarıysa yavaş gidiyor. Bir kısmı ise çok yavaş gidiyor. Eğer çocuğunuzun performansı sınıfın bütününden önemli derecede ayrılıyorsa ve düzelecek gibi görünmüyorsa hiç beklemeden bu sorunlarla uğraşan bir uzmana başvurun. Hayatın pek çok güçlüğü kendi haline bırakırsanız, kendiliğinden düzelir. Bu sorun kendiliğinden düzelmez ve çocuğun ileriki yaşamını köklü bir biçimde etkiler.
26.11.2006
Benzer İçerikler :
Geçen hafta insan ruhunun, özellikle sorunları aşmak söz konusu olduğunda olumsuza, ters gidene, aksayana odaklanma eğiliminde olduğunu söylemiştik. Bu...
Önce geçen haftanın önemli noktalarını bir özetleyelim: Kilonun, yani bedende biriken yağın kendisi kalp, kanser, diyabet, gibi rahatsızlıkların nedeni...
Önce kısa bir özet. 1. Temel sorumuz şuydu: Kurduğumuz ya da kuracağımız ilişkinin uzak geleceği ile ilgili doğru bir tahminde bulunmak mümkün müdür? Evet,...
Geçen hafta iki iddiada bulunduk: 1. Bir iş yerinde çalışanların mutluluğunun artması, o iş yerine ciddi para kazandırır. 2. Bu iddia çok araştırmalarla ...
İlginizi Çekebilir :
Geçtiğimiz hafta, ikna konusuna giriş yapmış tık. İkna üzerine yapılan araştırmaların akademik alanın dışına çıkamadığına; genel olarak toplumun, kapsamlı ...
Bazı düşünürler, sanatçılar ve bilim adamları paradigmalarımızla, haritalarımızla oynar ve ezberi bozarlar. Robert Rosenthal bunlardan biridir. Ön...
Önceki haftalarda, yetişmenin ve her tür çevresel unsurun önemini vurgulayan epigenetik yaklaşım perspektifinden zihin ve beden ilişkisini konu etmiştik....
Nedeni Yanlış Anlamak! Birkaç haftadır size zihnimizin oynadığı oyunlardan söz ediyorum. Son olarak, geçen hafta sizlere insanların sebep-sonuç ilişkileri ...