Öcalan'ın Trajik Sonu
Geçen hafta Öcalan’ın Prof. Yalçın Küçük’le 1993’de yaptığı görüşmeden alıntılarla, kendisi için hazırladığı trajik sonun ilk adımlarını anlamaya çalışmıştık.
- “Bizim güzellik kraliçemiz savaştır, savaşın güzelliğine kesinlikle vurgunuz. Savaşın ateş olduğunu biliyorsunuz. Ateşe ne atarsan yakar, buna rağmen bizim tanrımız savaş tanrısıdır.” Öcalan daha başından kendini ateşe attığının bilincindeydi.
- “...Çok güçsüz, ölmekten, öldürmekten çok korkan, çekinen birisi nasıl oluyor da....bu kadar öldürebiliyor. ...Nedeni yaşamımın boğdurulmuş, tehdit altına alınmış olduğudur... Zor zorla kalkar.” Dikkat ederseniz, o kadar çok ölüm emrini vermiş olmasını halkının ezilmesine, sömürülmesine, Amerikan emperyalizmine, onun maşası olan İsrail’e veya Türk Devlet’ine filan bağlamıyor. Kendisine yapılan eziyetle açıklıyor. Ezen ise babası, annesi, köylüsü, ağalık ve aşiret düzenidir. Bir yerde faşizmden, emperyalizmden bir iki satır söz ediyor ama genelde verdiği örnekler bunlar.
- Babasının ezikliği, aşağılanması Apo için bir utanç kaynağıdır. “...ve babam tek kalmış. Babamın büyük güçsüzlüğü buradan kaynaklanıyor. ...Kendisini akrabaları dahi ciddiye almazlar. ...Yani adeta yoktur, bitmektedir. Kürtlüğün bittiği noktada ben kendimi diriltmeğe çalışıyorum...Kürt benimle büyüyecektir. Benimki aşiret bağlarından kopmuş Kürtlerin Kürtçülüğü oluyor”.
Apo ve Annesi
Babanın ezikliği yanında anne güçlüdür. Herkesle; akrabaları, köylüsü ve kocasıyla durmadan kavga eder.
“Şimdiki gibi hatırlıyorum, köyümde çocuklarla olan kavgamda kafam kırılmıştı, eve gelip ‘beni dövdüler’ diye hüngür hüngür ağlıyordum. Tabii ağlamakla annemden beni korumasını, savunmasını bekliyordum. Ama annem eve gelir gelmez beni korumak, himaye etmek yerine ‘ya gidip intikamını alacaksın ya da seni bu eve koymam’ diye beni evden kovdu”.
“Sevgi bulabilmem için onun istediği kalıba girmem gerekiyordu... Daha sonra zorla da olsa, ilk eylemlerime onun bu dayatması altında başladım. Ben de saldırıya geçtim. Bir kaç çocuğun kafasını kırdım...”
Apo’nun ilk eylemleri işte böyle başlıyor. Daha sonra 12 yaşında babasıyla kavga eder ve evden 10 lira alarak köyü terk eder.
“Aslında bunun bir isyan olduğu doğrudur... Demek istediğim bunun önemli bir isyan, daha da üst düzeyde bir baba otoritesine karşı çıkış, paraya el koyuş ve emekle kazanma eylemi olduğudur”.
Apo deneyimlerinden dersler çıkaran bir insan. “Paraya el koymak” ona babasından ve köyden uzaklaşmak olanağı tanımıştır. Bundan sonraki eyleminde “paraya el koymak” önemli yer tutar. Para sayesinde kendi cumhuriyetini kurabilmiştir.
Kendisini de çok şaşırtan bir deneyimi köyde çocuklarla yaşamıştır.
“En büyük tutkularım, günlük olarak bir çocuğu alıp dağa çıkarmaktı. Ona, haydi gidip yılan öldürelim, kuş tutalım, kartal yuvasına ulaşalım derdim.”
Onu şaşırtan şey çocukların bir kuş kanadı veya bacağı vaadiyle dağa çıkmayı kabul edişleridir. Bir kuş bacağına onu izlemişlerdir. Anlaşılan Apo bundan da önemli bir ders çıkarmış ve örgütünü kurarken dağa çağırdığı gençlere ya para ya da aşiret bağlarından arınmış yep yeni bir Kürtlük ideali vadetmiştir: “Cennetin eşiğine kadar gelmiş bir tipi ortaya çıkarmaya çalışıyoruz”
Apo Ne İstiyor?
Buraya kadar söylenenleri özetleyelim: Apo babaya benzemeyecektir. Baba silik, ezik ve bitmiştir. Kürt halkı da ezik, silik ve bitmiştir. Baba da, Kürt halkı da aşiret bağlarının etkisi altındadır. Apo dirilirse Kürt halkı da dirilecektir. Apo bunu yapabilir mi? Evet yapabilir, çünkü Apo “komple bir insandır...çirkinliklerden arınmıştır... temizdir”. Üstelik tarihte benzer misyonları üstlenmiş liderlere de benzediğini düşünmektedir:
Bana bazen ‘kendini peygamber sanıyor’ diyorlar. Ben de bazen, PKK’nın çıkışıyla İslamiyet’in çıkışını karşılaştırıyorum. Benzerlik ilginç. Aslında çöl kişiliği, hiçliği yansıtıyor. Hz. Muhammed’in çıkışı, çölde bir volkan patlamasıdır. Peygamber, çölde, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir zamanda çıkmıştır.
“...PKK ile epey benzer yanları olduğunu göreceksiniz. Bu açıdan peygamberin olumlu özelliklerine bağlı kalmak benim için çok değerli bir olaydır. Peygamber gibi konuşmak, peygamber gibi hitap etmek, nazarımda çok değerlidir. Kaldı ki peygamberce olmak niye kötü olsun?”
Apo ayrıca Hz. Ali ve Mahatma Ghandi ile kendisi arasında da benzerlikler bulmaktadır.
Eh lider var. Kendini aşiret bağlarından arındırmaya adamış binlerce “cennetin eşiğine kadar gelmiş” genç var. Yani un, şeker, yağ var. Bir de yerimiz olsa helvayı yapıvereceğiz.
“Devlete, o büyük başa söylüyorum; eğer sizde zırnık kadar mertlik varsa, insanlıktan iğne ucu kadar anlıyorsanız, gelin karşılıklı oturalım ve konuşalım diyorum. Ama Türkiye’de öyle adam yok.”
Apo taktik kaygılar dışında uzlaşmaya hiç bir zaman yanaşmadı. İsteseydi şimdi ya Türkiye’de, ya da Avrupa’da bir ülkede özgürce yaşıyor olabilirdi. Kürt halkını temsil eden bir parti mecliste olabilirdi. O bu yolu seçmedi. Bunu artık anlayabiliyoruz. Uzlaşmak demek; Apo için aşiret kültürü ile iç içe yaşamak, kirlenmek, çirkinliklere bulaşmak, onların kaderini değiştiremeden paylaşmak demek. Meclise girmek, kürsüye çıkıp muhalefet yapmak, aynı babası gibi dağa çıkıp köye küfretmesine benzeyecekti. Apo zamanında bunu eziklik olarak gördü ve bu utanılacak bir şeydi. Yapmadı. Gitti kendini güçlü babanın eline teslim etti.
Trajik ve hüzün verici bir son.
16.10.2005
Benzer İçerikler :
Geçtiğimiz birkaç hafta, yaptığımız bir dizi araştırmayı özetlemeye başlamıştık. Bunlardan ilki şu soruya cevap arıyordu: Acaba iyi giden evliliklerle, kötü ...
İki hafta önce, belirsizlik durumunda karar alırken etraftaki benzerlerimizin yaptıklarını taklit etme eğilimimizden söz etmiştik. Bu eğilimimiz işe yarıyordu ...
Önce kısa bir özet: Nerede kronik hale gelmiş, aşılamamış bir sorun varsa orada kısır bir döngünün oluştuğunu görebiliriz. Yani sorunu aşmak için bulduğumu...
Geçen hafta ilaç araştırmalarını yapan bazı araştırmacıların, “rakamlara işkence” yaparak istatistikten anlamayanları nasıl kandırdıkların...
İlginizi Çekebilir :
Geçen hafta, egzersizin beyin üzerindeki etkisine değinmiştik. Kısaca hatırlatacak olursak; düzenli egzersizin, başka pek çok faydasının yanı sıra, düşünce...
Geçen haftaki yazımızda geleneksel ekonominin genellemeleriyle insanı standardize ettiğinden ve “öngörülebilir” varsaydığından, bu yaklaşıma meydan ...
Geçen hafta şöyle demiştik: Hayatımız bir anılar koleksiyonudur. Değerlerimiz, tutumlarımız, kişiliğimiz anılarımızla ilgili duygular ve düşüncelerin ürünüdür. ...
Geçen hafta Marka evliliğinden, daha doğrusu markayla evlenmekten söz ettik. Deyim çok yerindeydi çünkü evlilik demek, bağlanmak yani duygusal bağlar...