Motivasyon - V
Motivasyon kuramını ele aldığımız şu birkaç hafta boyunca performansı ve verimliliği arttırmak için içsel motivasyonu yükseltmenin ne denli önemli olduğunu hep vurguladık. Geçen hafta motivasyonu yükseltmenin püf noktalarına değinmiş, faydalı yaklaşımlar üzerine konuşmuştuk. Bu hafta ise somut davranışsal öneriler ile kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Ülkemizde ağırlıklı olarak görülen yönetim tarzından yola çıkarak, birçok yöneticinin önerilerimizi “riskli” bulacağını öngörmek mümkün. Esas riskli olanın tarihi geçmiş motivasyon varsayımları ile hareket etmek olduğunu unutmayalım. Bir deneyin bakalım:
Zamanı farklı değerlendirin; çalışanlarınıza “serbest” vakit tanıyın: Çalışanlarınıza vakitlerinin bir kısmını diledikleri bir proje üzerinde çalışarak geçirme olanağı verin. Yüzde yirmilik bir süre idealdir. Korkutucu geliyorsa yüzde on ile (ki bu, beş günlük bir çalışma haftasının yaklaşık bir öğleden sonrasına denk gelir) de başlayabilirsiniz. Bunu yaparak çalışanlarınıza hem otonomi tanımış hem de fikir üretmek ve geliştirmek için fırsat sunmuş olacaksınız.
Otonomi değerlendirmesi yapın: Departmanınızdaki veya ekibinizdeki herkese şu soruları yöneltin ve 0’dan (0=“neredeyse hiç yok”) 10’a (10=”neredeyse tamamen var”) bir ölçekte değerlendirmelerini isteyin:
(Soruların anonim olarak cevaplanmasına dikkat edin.)
1. Temel sorumluluklarınız ve bir iş gününde yaptıklarınız gibi, işteki görevlerinizle ilgili olarak ne derece otonomi sahibisiniz?
2. Giriş, çıkış ve iş saatlerini ayarlayabilmek gibi zamanınız ile ilgili kararlar üzerinde ne derece otonomi sahibisiniz?
3. İş birliği yaptığınız ve birlikte çalıştığınız kişileri, yani ekibinizi seçmek konusunda ne derece otonomi sahibisiniz?
4. İşinizi nasıl yaptığınız, yani tekniğiniz konusunda ne derece otonomi sahibisiniz?
Cevapları aldıktan sonra çalışanların 40 puanlık total otonomi sonuçlarını hesaplamakla yetinmeyin; muhakkak her bir soruyu da ayrıca değerlendirin. İyi gözüken bir ortalama puan, her alanda (görev, zaman, ekip, teknik) iyi bir sonuç alındığı anlamına gelmeyebilir.
Alışkanlıklarınızı değiştirin; sıkı kontrolü bırakın: İşte insanlara özgürlük tanımak çoğunlukla akıllıcadır. Bununla birlikte, çoğu zaman kolay değildir. Kontrolü bırakmakta zorlanıyorsanız şu üçünü deneyerek başlayın:
1. Çalışanlarınızı hedef koyma aşamasına dahil edin. Birçok araştırmanın da gösterdiği gibi insanlar oluşturulmasına katkıda bulundukları hedefler için çalışırken işlerine çok daha fazla kendilerini veriyorlar. Üstelik çoğu zaman kendileri için, bir başkasının onlar için belirlediğinden daha yüksek bir amaç belirliyorlar.
2. Kontrolcü olmayan bir dil kullanın. “Böyle yapmalısın” veya “böyle yapman gerek” demek yerine “bir de böyle yapmayı düşün” demeyi deneyin. Kelime seçimindeki ufak değişiklikler çalışanınızın motivasyonunda büyük fark yaratabilir.
3. Ofis saatleri ayırın. Çalışanlarınızın yanınıza gelip sizinle konuşabilmelerine olanak tanıyın.
“Onlar” değil, “biz” için çalışın: Kelimelerin büyük fark yarattığını söylemiştik. Var olan farkı da iyi yansıtırlar. Robert B. Reich’ın önerdiği gibi, çalışanlarınızın kullandıkları zamirlere dikkatinizi verin; kurumdan bahsederken “onlar” mı yoksa “biz” mi dediklerine bakın. Tahmin edeceğiniz gibi, “onlar” ilişkisel bir uzaklığı, hatta bazen yabancılaşmayı akla getirir. “Biz” ise bir bütün olmayı, birlik hissini temsil eder. Bir düşünün “biz”den misiniz yoksa “onlar”dan mı? Otonomi de, yetkinlik de, amaç da “biz”de var.
Çalışanların ne için çalıştıklarını bilmelerini sağlayın: Ekibinizi toplayın, herkese ufak birer kağıt verin ve sonra tek bir cümleyle kurumunuzun misyonunu özetlemelerini isteyin. (İsim yazılmamasını belirtin.) Kağıtları toplayın ve yazılanları yüksek sesle okuyun. Cevaplar birbirine benziyor mu yoksa her bir çalışan başka bir şey için çalıştığını mı zannediyor? Kurumun misyonunu biliyorlar mı, yoksa ilgisiz bir şeyden mi bahsediyorlar veya bir fikirleri dahi yok mu? Bu çalışmayla hem çalışanlarınızın algılarını öğrenme hem de ortak bilinç yaratma olanağı bulabilirsiniz.
Çalışma temposunu akıcı kılın: Herkesin “kıvamında” iş yapmasını sağlayın. İnsana haz veren işler, uğraşıp yapabileceği kadar kolay, zaman ve çaba sarf etmesi gerekeceği kadar zor olan işler, yani ne kolay ne de zor olanlar. İş, kıvamında olduğu zaman akış oluyor. Kıvamı tutturmada sizin payınıza düşenler ise şunlar:
1. Farklılık içeren çalışma grupları oluşturun: Homojen olmayan gruplarda, her bir birey kendi bakış açısı ve donanımından malzeme getirdiğinden, ortaya muazzam bir çeşitlilik çıkıyor. Durum böyle olunca beyin fırtınası daha verimli oluyor ve çok iyi fikirler üretilebiliyor.
2. Grupları rekabetten uzak tutun: Grup içi rekabet; motivasyonu düşürür, performansı azaltır. Yardımlaşma ve iş birliğini teşvik edin.
3. Görev değişikliği sağlamayı deneyin. İşinde uzmanlaşmış olan kişiye aynı görev için bir diğerini eğitme şansı tanıyın. Aynı şekilde onun da daha deneyimli birinin görevini üstlenip üstlenemeyeceğine bakın. İş döngüsü kurmaya çalışın.
İşe yaramayan politikalar, para ve zaman kaybı, motivasyonu düşük çalışanlar, mutsuz işveren... Daha iyisini istiyorsanız, eski alışkanlıkları bırakıp bilimi esas almanın zamanı geldi de geçiyor.
Kaynak: Pink, D.H. (2010). Drive: The surprising truth about what motivates us. NY: Canongate Books.
28.04.2011
Benzer İçerikler :
Birkaç hafta boyunca internette başlayan ve sürdürülen ilişkileri irdeledik. Her zamanki gibi kısa bir özet yapalım: 1. Online ilişki eninde sonunda ...
Önceki haftalarda, yetişmenin ve her tür çevresel unsurun önemini vurgulayan epigenetik yaklaşım perspektifinden zihin ve beden ilişkisini konu etmiştik....
Tsunami’nin vurduğu bölgelerden yalnızca biri olan Khao Lak’ta “örgütlenmemizi” tamamladık sayılır. Eğer “ekipler bölgeye intikal ...
Geçen hafta, nerede kronik hale gelmiş, aşılamamış bir sorun varsa orada sorunu aşmak için bulduğumuz çözümün ya da çarenin kendisinin sorun haline...
İlginizi Çekebilir :
Paranın geçici de olsa insanları mutlu ettiğini biliyoruz. Ama geçici. Acaba mutluluğun para getirdiğini söylemek mümkün müdür? Eğer bu olabiliyorsa, o zaman ...
Filistin’deki terapistlerin eğitimi ve süpervizyonu için son zamanlarda birkaç defa Filistin’e gittim. Eğitimler ve süpervizyon değişik...
Beynimizin gerçekle hayali her zaman ayırd edemediğini yaşamımızdan biliriz. Örneğin; bir korku filmi seyrederken adam sanki beni boğazlayacakmış gibi...
Bildiğiniz gibi bir süredir çeşitli sosyal etki unsurları ve ilgili ikna stratejileri üzerine konuşuyoruz. Son olarak geçtiğimiz hafta, insanların kişisel ...