Malatya Olayına Sevinirken
Malatya olayının sonrasını heyecan ve itiraf etmeliyim keyifle izliyorum. Bir kere aynı olay bir kaç yıl önce olsaydı, ki oluyordu, haberimiz bile olmazdı. Malatya’daki lokal muhabir haberi gazetesine geçer, sayfaların birinde doldurulacak bir boşluk varsa haber yayınlanırdı. Zaten hiç kimse de zahmet edip videoya filan çekmeye çalışmazdı. Hele hele, bu iş bakanlar kurulumuzu ve başbakanımızı, iş tanımlarında böyle bir madde olmadığı için, onca işlerinin arasında hiç ilgilendirmezdi.
Keyifle izliyorum çünkü senaryo farklı gelişti. O çocuklara yapılanları kafasına takan biri(si)leri çıktı. Medyanın konuyla ancak görsel malzeme varsa ilgileneceğini düşündü. Filmini çekti. Olay patladı. Şans eseri o sırada güzel yurdumuzun karanlık güçlerin eline geçmek üzere olması gibi bir durum her nasılsa gündemde değildi. Konu layık olduğu ilgiyi topladı. İktidara geldiğinden beri doğru dürüst eleştiremediğimiz hükümetimize de vuracak bir konu çıkmış oldu.
Başbakanımız da geleneksel refleksleriyle pek ala bu tuzağa düştü. Atıf Hocamıza “bir kriz nasıl yönetilemez” derslerinde kullanmak üzere güzel malzeme sağlamışken, ustaca bir “U” dönüşü yaparak zaten başından beri söylemesi ve yapması gerekenleri yapmaya başladı. Bu sefer de Atıf Hoca’ya “olumsuzu olumluya dönüştürme” konusunda malzeme sağladı. Atıf Hoca bu işten en karlı çıkan taraf olurken, kanayan yaralarımızdan biri olan “sahipsiz çocuklarımızın” sorunlarını aşmak için projeler konuşmaya başladık. Hiç bir itiraz yok.
Başbakanımızın eline hükümetin ve partisinin sosyal duyarlılığının ne kadar yüksek olduğunu gösterecek altın bir fırsat geçmiş oldu. Eğer bu kriz yaşanmamış olsaydı, hükümet bu sinerjiyi yakalayamazdı. Eğer iyi anlatılır, iyi projelendirilir ve yönetilirse Unicef’inden Dünya Bankası’na kadar pek çok kaynaktan ciddi fonlar oluşturulabilir. Bu çeşit projeler bu kurumların en sevdiği ve kaynak ayırmaya hazır olduğu projelerdir.
Keşke yasa öyle düzenlense de işin yürütülmesi ve organizasyonu, örneğin belediyelere ve özerk kurumlara verilebilse. Seçimle gelen ve seçimle giden birilerini denetlemek, bürokrasiyi denetlemekten çok daha kolaydır. Keşke araştırma, bilgi ve çözüm üretme kültürünü hakim kılacak uzmanların katkısına ağırlık verilse. İngiliz gibi başlayıp, Türk gibi bitirmemek için işin izlenmesi gerekiyor.Medya’nın sağlık ve eğitim muhabirleri ve sorumlularına, sivil toplum örgütlerine ve ruh sağlığı ve eğitim hizmeti veren meslek örgütlerine çok iş düşecek.
Hükümet herkesin desteklediği bu projeye dört elle sarılacaktır. Kolaylıkla fon bulabileceği bu projenin başarısı da onun hanesine yazılacaktır. Burada en büyük güçlük hükümetten değil, bürokrasiden ve çıkarları zarar görecek olan kesimlerden kaynaklanacak.
Ne demek istediğimi yaşadığım bir örnekle anlatayım. Özal Cumhurbaşkanı. Sağlık Reformu yasa tasarısını oluşturmuş, başına da yurt dışında eğitimini görmüş, Dünya Bankası ile Doğu Avrupa ülkelerinde benzer projeleri yürütmüş bir uzmanı getirmişti. Sağlık Şurası Ankara’da toplanıyor. Ben de bir meslektaşımla birlikte meslek örgütümüzü temsilen toplantıdayız.
Bizim görevimiz sağlık yasa tasarısını anlamak ve Türkiye’mizin 10 yıllık ruh sağlığı politikalarını belirlemek. Odada 24 kişiyiz. 22’si üniversitelerin psikiyatri bölümlerinin başkanları ve devlet “akıl hastanelerinin” başhekimleri. Yani kahraman bakkal süpermarkete karşı. Söz döndü dolaştı Psikologlar Meslek Yasasına geldi. Bizim bir meslek yasamız yok. Toplantıda bu konuşuluyor. Yani psikologlar serbest çalışabilirler mi, çalışamazlar mı. Tam karşımda önde gelen üniversitelerimizden birinin psikiyatri bölüm başkanı oturuyor. Hiç gözümün önünden gitmiyor. Hafif öne doğru eğildi, gözlerini de kısarak, “Bak Emre’cim, zaten haddinden fazla hak edinmişsiniz, daha fazlasını istemeyin, yoksa elinizdekini de kaybedersiniz” dedi. Sonra kalktı ve gitti. Bir daha da toplantıya katılmadı.
Bu arada herkesin katıldığı toplantılarda, sağlık bakanlığı üst düzey bürokrasisinin jest ve mimiklerinden tasarıyı pek de ciddiye almadığını anlıyorum. Projeyi üstlenen kişiyle sağlık bakanını ve yetkilileri hiç bir arada görmüyorum. Proje başkanından bir randevu aldım. Önce çıkarmak istediğimiz yasamızı anlattım. Destek istedim. Sonra da sağlık reformu tasarısına karşı bürokrasinin gözlemlediğim davranışlarını anlattım. “Sağlık Bakanlığı bürokratları toplantımıza katılıp hazırlanan yasa tasarısını eleştiriyorlar. Bürokrasiyi arkanıza almazsanız bu tasarı geçmez” dedim.
Geçemezdi çünkü bürokrasinin iktidarına son veriyordu. Yasada hastanelerin işletilmesi lokal otoritelere, belediyelere devrediliyordu. Hastane yönetim kurullarında esnaf temsilcileri, ticaret ve sanayi odaları vs. yer alıyordu. Yani Ankara’dan telefonu açıp birini işe aldırtmak mümkün olamayacaktı.
Zaten doğal refleksiyle sol kesim tasarıya toptan karşıydı. Özal Öldü. Reform tasarısı rafa kalktı. Projenin başındaki kişiyi bir sağlık ocağına atadılar.
Bizim meslek yasamız da hala yok. Herkes gibi biz de Avrupa Birliği’ne bel bağladık.
06.11.2005
Benzer İçerikler :
Önce her zaman olduğu gibi bir özet yapalım. Mutlu kişiler mutsuzlara göre daha çok olumlu duygulara sahipler, yaptıkları şeylere kendilerini tümüyle ...
Hatırlarsanız sizlere daha önceki yazılarımda travmanın ne olduğundan ve birey üzerindeki olumsuz etkilerinden söz etmiştim uzun uzun. Bu hafta ise, medya ve ...
Çalışan memnuniyetini ve bağlılığını belirleyen faktörleri artık iyi biliyoruz. Çalışan bağlılığına odaklı bir kurum kültürü, yönetim anlayışı ve yönetici ana ...
Son iki yazımızda, yaşamlarını geçmişte yaşadıkları travmatik süreçlerin etkisinde sürdüren, kendileriyle ilgili tanımlarını ve duygularını (ben sevilmem,...
İlginizi Çekebilir :
Geçen hafta başarılı yöneticilerin 4 anahtar kullandığını ve bunlardan işe alımlarda kişileri yeteneğine göre seçmek olduğunu söylemiştik. Sıra ikinci anahtara ...
Anneler ve babalar bazen aralarındaki sorunlarla baş edemediklerinde kavgayı çocuklar üzerinden sürdürür. Koalisyonlar ona göre oluşur. Biri anneye, öbürü ...
Son iki yazımızda soruyu şöyle sormuştuk: Yarışmaya, statüye ve kıyaslamaya odaklanmayan bir yaşam kurmak bir fantezi midir? Başarıyı; kıyaslamanın ve yarışın ...
Bu yazı dizisinde, içsel bir motivasyonla, en doğal biçimiyle yaptığımız aktivitelerden, girdiğimiz ilişki biçimlerinden, öğrenme tarzlarından söz ettik. İçsel ...