Mahalle Baskısı
Neredeyse bir yıl olmuştur, hepimizin hocası Prof. Şerif Mardin’in ‘mahalle baskısını’ gündeme getirmesi. Sanki hiç mahalle görmedik ve baskı nedir bilmeyiz, çok bir benimsedik mahalle baskısını. Birtakım korkularımızı çok iyi özetliyordu. İlginç bir şekilde mahalle baskısı yalnızca türbanın ve dolayısı ile İslami yaşam tarzının dayatılma hali olarak tanımlandı. Oysa mahalle baskısı insan canlısının ortaya çıktığı zamandan beri vardı ve üstüne üstlük, işini görebilmesi için ille de baskı uygulanması gerekmiyordu.
Yani şunu demek istiyorum: Mahallenin normlarına uymak için ille de baskı gerekmiyor. Hiçbir çaba harcanmasa bile mahalleli kendi mahallesinin (toplumun-ülkenin) normlarına, standartlarına, kurallarına, yaşam biçimine, ahlakına, geleneğine hemen, hızla ve isteyerek uyma eğiliminde. İşin esas ürkütmesi gereken yanı da bu zaten.
Bu kadar rahat genellemede bulunabilir miyiz? Ne yazık ki evet. Bu köşenin geleneğine uyarak, her zaman olduğu gibi bu alanda da 1930’lardan beri yapılan temel araştırmalara baş vurmamız gerekecek. Birincisi sosyal psikolog Solomon Asch’in deneyleri.
Asch bir odaya 7 kişiyi sokuyor. Bu 7 kişinin altısı Asch’in araştırma ekibinden. Sonuncusu ise “denek”. Tabii “denek” diğerlerini de kendisi gibi “denek” sanıyor. Duvara aşağıda gördüğümüz iki grafik yansıtılıyor. Katılımcılara sol grafikteki çizginin sağ taraftaki grafikteki yer alan çizgilerden hangisine eşit olduğu soruluyor. Odada kimse yoksa “denek” doğru cevap veriyor. Zaten resme baktığımızda yanılmak da olanaksız gibi görünüyor. Ancak grup odada olduğunda iş değişiyor. Asch’in adamları ağız birliği edip yanlış cevap verince denekler de gruba uyuyor ve o da yanlış cevap veriyor. Deneklerin %37’si tüm denemelerde gruba uyuyor. %75’i ise en az bir defa uyuyor. Hiçbir baskı ya da zorlama yok. İlginç yanı; yakın zamanlarda beyin görüntüleme araçlarıyla yapılan deneylerde, deneklerin bu kararı verirken beynin yalnızca “mekan algılama” bölümünün hareketlendiği görülüyor. Yani denekler, bir muhasebe yapıp karar almıyorlar; yanlış cevabı gerçekten “doğru gibi” algılıyorlar.
Asch’in deneyleri bu olgunun kültürden bağımsız olarak var olduğunu gösteriyor. “Gruba uyum” deneyleri bugüne kadar Zaire’den Fransa’ya, Japonya’dan Lübnan’a kadar 17 ülkede tekrarlanmış ve tümünde hemen hemen aynı sonuçlar alınmış. Ortalama %30 uyum az gibi görünebilir. Ancak unutmamak gerekir, bu deneylerde sorular çok basit ve kolay. Yani grafikte de gördüğümüz gibi, çizgilerin boyunu değerlendirmek çok kolay.
Peki soruları ya da karar verilmesi gereken durumları biraz daha zorlaştırır ve belirsizleştirirsek yani biraz daha hayata yaklaştırırsak ne oluyor? Bunun için Muzaffer Şerif’e başvurmamız gerekecek. Şerif bir Türk psikolog. Zamanında adama komünist damgası vurulduğundan Amerika’ya kaçmış. İyi de etmiş.
Şerif deneylerinde grubu karanlık bir odaya sokuyor. Katılımcıların biraz ötesinde küçük bir ışık var. Belli bir referans olmadığı için ışık hareket eder gibi gözüküyor. Teknik deyimiyle; “otokinetik etki”. Denekler yalnızken her seferinde çok değişik cevaplar veriyor. Oysa grup halinde tartıştıklarında, ışığın ne kadar hareket ettiği konusunda kısa zamanda bir grup normu oluşturup anlaşıyorlar. Değişik denemelerde de bu grup normu artık sabit hale geliyor yani değişmiyor. Giderek her grup kendi normunu oluşturuyor.
Şerif bu noktada deneye bir şey ekliyor: Şerif’in bir adamı gruba katılıyor ve kendinden emin bir ses tonuyla gruptan çok farklı bir tahminde bulunuyor. Tahmin yüksekse de, düşükse de grup bu “farklı sese” uyuyor. Küçük ve basit bir müdahale ama grubun kararını ciddi biçimde etkiliyor. Tutarlı ve sağlam bir duruşun ilişki yönetimi ya da grubu yönlendirmede önemli rol oynadığını gösteren bir ipucu…
Daha da ilginci; objektif bir dayanağı olmadığı halde oluşan normları katılımcıların “içselleştirmesi”. Bir ya da iki yıl sonra yeni bir gruba katılan kişi, grup normuna uymak yerine eskiden oluşmuş normu savunabiliyor. Hatta bu normu oluşturanlar artık ortada olmasa bile, normun kendisi “kuşaktan kuşağa” varlığını sürdürebiliyor.
Gerek Asch’ın gerekse Şerif’in araştırmaları bize:
1. Mahalle normuna uymamız için bir baskının gerekmediğini
2. Mahalle normunun sağlam bir dayanağının olmasının da gerekmediğini
3. Mahalle normu bir kere oturdu mu bir daha onu kaldırmanın çok güç olduğunu gösteriyor.
Haftaya mahalle baskısının “seçim mimarisi” açısından olumlu ve olumsuz uygulamalarını gözden geçireceğiz.
18.05.2008
Benzer İçerikler :
Geçtiğimiz hafta, ideal yaklaşımı benimseyen öğretmen ve okulların uygulamada kullandıkları yöntemlerden bahsetmiş ve yaklaşımlarının, geleneksel yaklaşıma...
İki hafta önce, belirsizlik durumunda karar alırken etraftaki benzerlerimizin yaptıklarını taklit etme eğilimimizden söz etmiştik. Bu eğilimimiz işe yarıyordu ...
Haftalar boyu sizlerle müeddep, yani edepli, yani terbiyeli ve makul gözüken insanların dahi mantıklarının nasıl şaştığını paylaştım. Artık meseleyi noktaladım ...
Geçen hafta Öcalan’ın Prof. Yalçın Küçük’le 1993’de yaptığı görüşmeden alıntılarla, kendisi için hazırladığı trajik sonun ilk adımlarını ...
İlginizi Çekebilir :
Geçen hafta konuyu şöyle bağlamıştık: 1. İnternette kurduğum ve sürdürdüğüm ilişkide, bir yandan kendimi istediğim ölçüde gizlerken, öte yandan fantezilerimi ...
İnternette henüz ilkeleri, kuralları, standartları, yasaları tam bilinmeyen bir gerçeklik oluşmakta. İnsanlar hiç tanımadıkları, bilmedikleri kişilerle uzun...
Geçen yazımızda motivasyon kuramının tarihsel sürecini ele almış ve bunun iş dünyası için ne anlama geldiğini paylaşmıştık. Bilimin ortaya koyduğu bulgularla...
Geçtiğimiz haftalarda iş hayatında mutlu hissedebilmek üzerine konuşmuş; birçoğumuzun, işi, tamamen zevkten yoksun bir zorunluluk olarak gördüğünü ve başta...