Korku Kültürü - V
Bir süredir, bir “korku kültürü”nde yaşadığımızdan, korkunun yaşamlarımız üzerinde çarpıcı bir belirleyiciliği olduğundan bahsediyoruz. Önce, son derece etkili bir kontrol mekanizması haline gelmiş olan “korku ticareti”nden uzun uzun söz etmiş; geçtiğimiz haftalarda ise ölüm gerçeğinin insanlarda yarattığı kaygı ve bu kaygıyla baş edebilme çabalarını merkeze alan terör yönetimi kuramı perspektifinden korkunun etki gücüne dair konuşmuştuk. Devam etmeden, kısaca kuramın savunduğu önemli bilgileri hatırlatalım:
Yaşamlarımızı biçimlendiren başlıca bir unsur, ölümlülüğümüz. Ölümün engellenemez, kontrol edilemez ve öngörülemez olduğunu bilmek, bilinçli ve bilinçdışı düzeylerde, yoğun varoluşsal kaygı uyandırıyor.
Ortaklaşa yapılandırılmış kültürel inanış ve değerler, paylaşıldığı sürece, ölüm farkındalığının yarattığı ketleyici dehşeti “yönetmeye” yarıyor; kültürün belirlediği kodlara uygun yaşamak, ölümün korkutuculuğunu azaltıp varoluşsal kaygıyla baş edebilmek için bir psikolojik savunma işlevi görüyor.
Kişi, bir başkası kendisine benzediği zaman kendisini daha rahat; kendisinden farklı olduğu, düşündüğü veya davrandığı zaman ise daha huzursuz hissediyor. Özellikle, zihninde ölüm belirginlik kazandığı anlarda; yani ölüm üzerine düşündüğünde ya da bilinçdışı düzeyde ölümlü çağrıştıran sembollere maruz kaldığında, kaygısını azaltmaya yarayan inanış, değer ve anlamın yansımalarını göremediğinden yok olmaya dair bilinçdışı korkuları canlanıyor ve kendi dünya görüşüne olan bağlılığı ve özgüven ihtiyacı artıyor.
Terör yönetimi kuramcılarına göre ölümlülüğümüzün yarattığı kaygının kararlarımızı, tutumlarımızı ve eylemlerimizi ciddi şekilde etkilediğini; başkanlık seçimlerinde bile payı olduğunu söylemiştik. Kültürel antropolog Ernest Becker’ın, Max Weber’in karizmatik liderlik üzerine görüşlerine referansla, toplumsal ölçekte ölüm korkularının uyandığı kriz zamanlarında, vatandaşların kendilerini “kötülükle mücadele görevinde değerli birer katkı sahibi” olarak hissettiren liderleri desteklemeye meyilli olduklarını öne sürdüğünü de hatırlatarak Solomon ve meslektaşlarının bir deneysel çalışmalarından örnekle açıklayalım:
Öncelikle, araştırmacılar, katılımcıları rastgele iki gruba ayırdı ve bir grup (deney grubu) katılımcının uygulamasında, zihinlerinde anlık olarak ölümü belirgin kılacak bir yöntemden faydalandılar; diğer gruptakilerin (kontrol grubu) uygulamasında ise ölümü çağrıştıracak herhangi bir yöntem kullanılmadı. Daha sonra, tüm katılımcılara, valilik seçimleri için aday olan üç kişinin ağzından yazılmış seçim kampanyası söylemleri verilerek okuyup oylarını hangi adaya vereceklerini seçmeleri istendi. Katılımcıların aralarından seçim yapmaları istenen adaylar, karizmatik lider, görev-odaklı lider, ve ilişki-odaklı lider olarak kategorize edilen, birbirinden oldukça farklı liderlik özellik ve yaklaşımlarını barındıran tarzlarda politikacılardı. Örneğin, karizmatik lider, topluma “Siz yalnızca sıradan birer vatandaş değilsiniz, özel bir devletin ve özel bir ulusun bir parçasısınız...” diye sesleniyordu. Görev-odaklı lider, “Ulaşmak üzere koyduğum tüm hedeflere ulaşabileceğimden eminim. Hiçbir belirsizlik olmaması için ne gerektiğinin yapılmasının ayrıntılı olarak düzenlemeye çok dikkat ederim.” diyordu. İlişki-odaklı lider ise “Tüm vatandaşları, devletlerini geliştirmek üzere aktif bir rol üstlenmeye davet ediyorum. Her bir bireyin bir fark yaratabileceğini biliyorum...” diyordu.
Gelelim sonuçlara: Kontrol grubundaki, yani araştırmacıların deney kapsamında zihinlerinde ölümü belirgin kılmaya yönelik bir girişimde bulunmadığı 95 katılımcıdan yalnızca 4’ü karizmatik lider adayına oy verdi. Diğer 91 kişinin oyları, görev-odaklı ve ilişki-odaklı adaylara eşit olarak dağıldı. Deney grubundaki, yani seçim süreci öncesinde zihinlerinde ölüm belirgin kılınan katılımcıların verdiği oyların dağılımı ise çarpıcı biçimde farklıydı; karizmatik liderin aldığı oy sayısı, kontrol grubundakine göre yüzde 800, yani 8 kat daha fazlaydı. Görev-odaklı liderin aldığı oylarda bir fark görülmezken ilişki-odaklı liderin aldığı oylar ciddi şekilde etkilenmişti. Başka bir deyişle, varoluşsal kaygısı canlanıp bilinçdışı düzeyde bir “kriz anı” yaşayan kişilerin pek çoğu, daha ziyade ilişkisel yaklaşıma önem veren bir liderdense, hem kendisine hem de vatandaşlara bir kahramanlık teması üzerinden gücü vurgulayan ve fiziksel olarak güvende hissettiren lidere yöneldi.
Solomon gerçek hayattan da bir örnek veriyor ve 11 Eylül saldırıları sonrasında, ulusun savaşta olduğu ve diğer ulusların “dünyayı kötülüklerden kurtarmak” için “mücadeleye” dahil olmaları, yoksa “ABD’nin gazabıyla” yüzleşmeleri gerekeceği gibi söylemlerinin, George W. Bush’un gördüğü desteği beklenmedik bir biçimde arttırdığına dikkat çekiyor. Burada liderlik tarzlarının ayrıntılarına girmeyeceğiz, ama benzer “coşku verici” söylemleri kullanan liderler ve korku dolu zamanlarda toplumun büyük bir kesiminde ne denli etkili olabildikleri hemen hepimizin aklına gelecektir. Bu çalışmanın da gösterdiği gibi, bilinçdışı düzeyde dahi olsa “can derdi” duyulduğunda zihnimiz farklı çalışabiliyor; her zaman en uygun kararları veremeyebiliyoruz. Korku “üretmekten” çıkar sağlayan bolca kişi, kurum ve alan olduğunu unutmayarak ve farkındalıkla karar almaya çalışarak bir miktar kar edebiliriz.
Kaynak
Boyd, D. (2012). The power of fear in networked publics. SXSW. Texas, ABD.
Gilman, S. (2009). Spinning fear. Family Therapy, 8(1), 15-16.
Lehrer, J. & Solomon, S. (2008). Fear, Death and Politics: What Your Mortality Has to Do with the Upcoming Election. Scientific American.
12.12.2012
Benzer İçerikler :
Geçtiğimiz haftalarda müşteri bağlılığı konusunu ele almış; bağlılığı sağlamanın püf noktalarından biri olan minimum müşteri eforu stratejisinden bahsetmiştik. ...
CCL’in (Center for Creative Leadership) “başarılı yöneticiler” ve “inişe geçen yöneticilerle” yaptığı araştırmaya devam ...
Çocuklar bugün Facebook, myspace gibi alanlarda yüzlerce arkadaş edinebiliyor olsalar da, araştırmalar bu arkadaşlıkların gerçek dost sayısını belirlemediğini ...
Bazı düşünürler, sanatçılar ve bilim adamları paradigmalarımızla, haritalarımızla oynar ve ezberi bozarlar. Robert Rosenthal bunlardan biridir. Ön...
İlginizi Çekebilir :
Birkaç haftadır, anadilin çeşitli bilişsel faaliyet ve süreçlerimizi etkilediğinden bahsediyor; dünyayı nasıl algıladığımızın, nasıl düşündüğümüzün, nelere ...
Geçtiğimiz hafta, ideal yaklaşımı benimseyen öğretmen ve okulların uygulamada kullandıkları yöntemlerden bahsetmiş ve yaklaşımlarının, geleneksel yaklaşıma...
Geçen hafta aldatılan kişinin neler yaşadığından, neden aldattığından, terapiye yansıdığı kadarıyla kimlerin aldattığından söz etmiştik. Aldatmadan ...
Geçen hafta, burçlarla kişilik özellikleri arasında bir ilişki olup olmadığını araştırdığımız bir çalışmayı özetlemiştik. Hiç bir burcun hiç bir kişili...