Emre Konuk

İstanbul Nereye?

Geçen hafta yanına yaklaşılmaması, daha doğrusu uzak durulması gereken kadın ve erkeklerden söz etmiştik. Aslında daha önce yayınlanmış bir yazıydı. Ama nedense ilk yayınlandığı zamana göre pek bir heyecan uyandırdı. Ben bunu “Issız Adam Sendromuna” bağladım. Kriz ortamında doğrusu ilaç gibi geldi. Sevgilisinin, kocasının “aslında Issız Adam olup olmadığını” merak eden danışanlar kazandım. Allah bin bereket versin. Anlaşılan ortalık biraz yatıştıktan ve herkes kurtlarını döktükten sonra bu Issız Adam sorunsalını da irdelemem gerekecek.

Issız Adam fenomeni bana daha önce “gelişen” İstanbul’un nereye gittiğini anlattığım bir yazıyı hatırlattı. Örneğin 40 yıl önce İstanbul’da Issız Adam yoktu. O zamanlar solcu ve sağcı adamlar vardı. Bu yazının arkasından da, tam seçim öncesiydi, yine İstanbul’la ilgili bir gelişim projesinden söz etmiştim.

Şimdi de belediye seçimleri yaklaşıyor. Belki politikacılar birşeyler yapmayı düşünür diye bu yazıları yeniden gündeme getiriyorum.

İstanbul’un asayiş durumu hepimizi ciddi biçimde rahatsız etmeye başladı. Yaşadığımız rahatsızlıkla İstanbul’un asayiş bozukluğu arasındaki ilişkide mantıki bir bağ var mı? Bence yok. Çünkü İstanbul hala dünya metropolleri içinde en güvenli olanlardan biri. Düğünlerde havaya ateş etmek, yollara çukur kazıp çocuklarımızı tuzağa düşürmek ve kap-kaça takılıp kaldık. Dedelerimize yakışır bir sıçrama yapamıyoruz.

Daha doğru dürüst bir seri katil çıkaramadı bu topraklar. En baba seri katilimiz ancak 28 kediyi öldürüp buzdolabına koyabildi. Bir diğeri de pompalı tüfekle köpek vuruyor. Yakalandıklarında da tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalacaklar. Çünkü ülkemizde henüz hayvanlara kafayı takan seri katillerle ilgili bir yasal düzenleme yok. En çok 1328 tarihli “Himaye-yi Mahlukat” kanununa göre yargılanıp 3.5 YTL ceza alacaklar. Onun da ağır tahrikten 1/6’sı inecek, iyi halden de bir indirim alacak, kalan da dört takside bölünecek. Daha nerelerdeyiz yani.

Milli geliri onca itelemeyle ancak 5.000 dolar olan memleketin seri katili de, kanunu da bu kadar oluyor işte. Utanılacak bir durum yani. Yabancı meslektaşlarla konuşurken filan insan mahcup oluyor. Son zamanlarda, “Eh bizde de seri katiller tek tük de olsa görünmeye başladı” demek zorunda kalıyoruz. Bazen da kontur çekiyoruz. Bir keresinde: “Sizde de çok sevdiği eşeğini beceren komşusunu öldüren adam çıkmıyor” dedim. Sus pus kaldılar. Bir zaman sonra adamlarda becerecek eşek olmadığı aklıma geldi. Ne de olsa kibar insanlar, bir şey demediler tabii. Utandım.

Daha başka eksiklerimiz de var. Örneğin bizim milletin kişiliği bölünmüyor. Yani “çoğul kişilik- bölünmesi” gibi durumlara rastlayamıyoruz. Bir Cybill bile çıkaramadık (38 kişiliği olan bir hatunun gerçek hikayesi. 30 yıl önce yayınlanmıştı). Hadi 38 olmasın ama 2–3 tanelisi başlangıç olarak fena olmazdı. Bu açıdan da Batı’dan gerideyiz. Bir teoriye göre bunun temel nedeni Türk milletinin bilinçaltının olmayışıdır.

O da olacak bir gün. Gün gelecek, ele güne karşı bizi mahcup etmeyecek kalitede seri katiller, yaratıcılıklarını kullanıp soygun yapan hırsızlar ve cinayet işleyen katiller yetişecektir. Son yıllarda ufak ufak bazı şeyleri hayal edebilen romancılarımız yetişmeye başladı bile. Bunlar geleceğin habercisidir. Gerisi gelecektir. İlerde kişiliklerimiz de bölünecektir. Değişim uzun soluklu bir süreçtir. Sabır gerektirir.

Yukarıdaki hedeflere ulaşabilmek için, özellikle varoşlara eğilmemiz gerekir. Literatüre baktığımızda seri katiller, kişilik bölünmeleri, şiddet içeren suçlar; kişilerin erken yaşlarda yaşadıkları cinsel taciz, şiddet gibi olgularla çok yakından ilgili. Şiddet içeren suçları işleyenlerde erken yaşlarda şiddete ve cinsel tacize maruz kalma oranı neredeyse %100. Yani aile düzeninin nasıl işlediği önemli.

Eğer seri katillerimiz, kişilik bozukluklarımız, şiddete yönelik suçlarımız artsın istiyorsak, bu yönde en büyük potansiyele sahip olan varoşlar üzerine çalışmamız gerekir. Çünkü Batı’daki örneklerine baktığımızda suçluluk oranı ile eğitim düzeyi, yoksulluk, meslek sahibi olamama, parçalanmış aileler, madde-alkol bağımlılığı arasında yakın bir ilişki var. Yani aslında bir şey yapmamız gerekmiyor. Hiçbir şeye dokunmazsak, kendi haline bırakırsak zaten hedeflerimize çok uzak olmayan bir tarihte ulaşacağız.

Haftaya varoşlar için Zihni Sinir Projeleri.
21.12.2008

Benzer İçerikler :

Paranormal Mantık

Haftalar boyu sizlerle müeddep, yani edepli, yani terbiyeli ve makul gözüken insanların dahi mantıklarının nasıl şaştığını paylaştım. Artık meseleyi noktaladım ...

Topluluk ile İlişki - 2

Geçen hafta, mutlu olabilmek için yaşadığımız topluluk ile olan ilişkilerimizin önemine dair bir giriş yaptık. Özetle, içinde yaşadığımız topluluk ile olan...

Zihnimiz Bize Nasıl Kazık Atar 4

Birkaç haftadır, amiyane tabirle, zihnimizin bize nasıl kazıklar attığını araştırmalardan faydalanarak anlatmaya çalışıyorum. Özellikle inançlarımızın...

İletişim Kuramı Ve Hipnoz - II

Geçtiğimiz hafta, iletişim kuramı perspektifinden hipnozu ele almıştık. Atlamış olanlar için, öncelikle, hipnozun klinik bir yöntem olarak kullanılmasının, ve ...

İlginizi Çekebilir :

Liderler Niye İzlenir?

Malum küresel kriz, tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de ciddi biçimde etkiledi. Ne yazık ki hala da etkilemekte. Hizmet verdiğimiz pek çok şirket, ...

Müşteri Bağlılığı - V

Son birkaç yazımızda müşteri bağlılığı ile ilgili etmenlerden söz etmiş, minimum müşteri eforu stratejisi ile müşteriyi merkeze koyarak hareket etmenin ve ...

İş Yeriniz Ne Kadar Başarılı?

Başarılı bir iş yerinin veya şirketin özellikleri nelerdir diye sorulsa, büyük bir çoğunluk performans seviyesinin çok yüksek, işten ayrılma oranlarının ise...

Davranışsal Ekonomi Üzerine - III

Geçtiğimiz hafta, ekonominin nasıl işlediğine dair geleneksel teoriler ile öznel deneyimlerimiz arasındaki farklılığa dikkat çekmiş, bu farklılığı...