İnsanın Doğası 2
Geçen hafta tüm kültürlerde ortak, evrensel duygu ve davranış özelliklerinden söz edebilir miyiz diye sorduk. Bu soru önemliydi çünkü eğer insan davranışını açıklayabileceğimiz çok temel özellikler (korkular ve ihtiyaçlar/motivler) varsa ve eğer bunların sayısını, örneğin 5-6’ya indirebiliyorsak, ilişkilerimizi düzenlemek görece basitleşebilirdi.
Antropolojik çalışmalara baktığımızda, gerçekten de tüm kültürlerde ortak pek çok duygu ve davranışın olduğunu gördük. Bunlara en iyi örnek korkular: Tüm kültürlerde Kapalı alan(klastrofobi), Açık alan(agorafobi), Yükseklik, Yılan, Fare, Örümcek korkusu var. Bu korkuları edinmek için bir kere korkmak yetebiliyor. Yani uçakta yaşanan bir türbülans bizim uçak korkusu geliştirmemize neden olabiliyor. Hatta hayatta hiç görmemiş olsak bile yılandan ve fareden korkabiliyoruz.
Milyonlarca insan araba kazası geçirdiği halde, hiç kimse “araba korkusu” edinmiyor. Bıçaklanan, kurşunlanan insanlar bıçak ya da tabanca korkusu geliştirmiyorlar. Ama bir kere boğulma tehlikesi geçiren kişi ömür boyu denizden uzak durabiliyor. Bu nasıl olabiliyor? Söylenen şey; evrensel korkuların yaşamsal önemi olduğu. Yani bu korkular olmazsa yaşamı yitirme olasılığımız fazla. Başka türlü diyecek olursak; bu korkuları olmayan türler tarihten silinmişler.
Genetik Miras
Belli korkuların genetik mirasla ilişkisi bilimsel araştırmalar tarafından da desteklenmiş durumda. Örneğin, Psikolog Martin Seligman'ın gerçekleştirdiği bir klasik koşullanma deneyinde deneklere belirli objelerin resimleri gösterilmiş ve sonrasında elektroşok verilmiştir. Çalışmada, deneklerin resimlerde gösterilen objelere karşı fobi geliştirmeleri hedeflenmiştir. Denekler, gösterilen resimler örümcek ya da yılan resmi olduğunda, iki ile dört elektroşoktan sonra bu objelere karşı fobi geliştirirken, çiçek ya da ağaç resimlerine fobik tepkiler göstermeleri daha fazla elektroşok verildikten sonra mümkün olmuştur.
Yukarıdaki türden korkular söz konusu olduğunda, korkulan şey veya durum ortada yoksa, korku da yok. Yani asansöre binmek zorunda değilsek asansör korkusunu yaşamıyoruz. Ama bir grup korku var ki, eğer bir kere edinmişsek her an, her saniye yaşayabiliyor ya da hissedebiliyoruz: Dışlanma, ihmal, terk, önemsenmeme, küçük düşürülme, aldatılma, yalnız kalma, güvensiz hissetme bunların en önemlileri. Bir terapisti en çok zorlayan sorunlar bu korkularla ilgili olanlardır. Muhtemelen bunları çok yakınlarımızla olan ilişkilerimizde edindiğimiz ve belki de bir defa değil pek çok defa yaşadığımız için. Ama hepsinin ortak yanı yaşamsal önemi olmaları. Yani annem beni terk ederse veya ben annemden uzaklaşırsam yaşamımı sürdüremiyebilirim. Annemin beni, benim de annemi kaybetme korkum insan türünün devamını garantileyen sigorta. Ama garip bir şekilde, yine türün devam edebilmesi için, benim annemden ayrılmayı becermem, annemin de beni bırakabilmesi gerekiyor. Yani gidip bir başka aile oluşturmam gerekiyor. Yaşamın temel paradokslarından biri de bu herhalde.
Şöyle bir çevremize baktığımızda işyerimizdeki mutsuzlukların, aile kavgalarının, karı-koca, gelin-kaynana sürtüşmelerinin, hatta kendimizle alıp veremediğimizin büyük ölçüde bu temalar etrafında döndüğünü görürüz.
Temel İhtiyaçlar
Bu gibi konularda korkuların neler olduğunu bilmek işimize yarar ama, eylem planı korku üzerine inşa edilmez. Madem pozitif takılıyoruz bakış açımızı biraz değiştirmemiz gerekecek: Yukarıda saydığımız korkular aynı zamanda içlerinde temel ihtiyaçlarımızı, motivlerimizi de barındırır. Yani dışlanma korkum varsa, aynı zamanda bir guruba ait olma ihtiyacım var demektir. Terk edilme, yalnız kalma korkum varsa, kendimi güvende hissetme ihtiyacım var demektir. Küçük düşürülme-önemsenmeme korkum varsa, saygı görme ve önemsenme ihtiyacım var demektir.
Başta sorduğumuz soruyu yine soralım: Acaba hepimizde ortak olduğunu düşündüğümüz temel korkuları ve ihtiyaçları kullanarak yaşamı kendimiz ve başkaları için yaşanır hale getirebilir miyiz? Örneğin bir yönetim ve liderlik anlayışını bunlara dayanarak geliştirebilir miyiz? Çocuğumuzla, eşimizle, arkadaşlarımızla ilişkilerimizi organize edebileceğimiz bir “kullanım kılavuzu” oluşturabilir miyiz?
Siz de düşünün, ben de düşüneyim.
23.04.2006
Benzer İçerikler :
Geçen yazıda CCL’in (Center for Creative Leadership) yaklaşık 15 yıl süren bir araştırmasından söz ettim. CCL çalışmasında temel olarak üstün performans ...
Geçtiğimiz hafta, özellikle Türkiye gibi hiyerarşik yapılanmaların ağırlıklı olduğu toplumlarda, iş yaşantısının pek çok çalışanı mutsuz ettiğini; ancak belli ...
Terapistlere travma eğitimleri ve süpervizyonları için birkaç yıldır netameli coğrafyalara gidip geliyorum. Hem monoton hayatıma bir renk katılıyor, hem de ...
Bu köşeyi sıklıkla takip eden okurlarımız bilirler, bilinmeyenlere ve yanlış bilinenlere değinmeyi kendimize vazife edinmişizdir. Geçen haftalarda popüler ...
İlginizi Çekebilir :
Genellikle sorulur: Nasıl oluyor da bir Hizbullah üyesi evinin bodrumunda bir insanı işkenceyle öldürüp, parçalara ayırıp gömüyor, sonra da, hiç bir şe...
Geçtiğimiz hafta, genlerin kendiliğinden yaşamsal ifade bulamadığını vurgulayıp sahip olduğumuz türlü fiziksel, davranışsal yahut gelişimsel özelliğin,...
Sizler de fark etmiş olmalısınız ki egzersiz bir nevi doğal enerji kaynağı. Yalnızca iyi olanı daha iyi hale getirmekle kalmıyor; aynı zamanda pek çok derde ...
Geçen hafta yazımızda 1 Mayıs “katliamında”, daha doğrusu 12 Eylül’e giden yolda mağdur olanların pek de öğle sütten çıkmış akkaşık...