İnanıyorum Öyleyse Gerçektir
İnancımın aynı zamanda gerçeği yansıttığına “inanmazsam” hayatta bayağı zorlanırdım. Ailemin, sevgilimin, arkadaşlarımın beni sevdiğine inanıyorsam, aynı zamanda bu sevginin bir yanılsama olmadığına, benim algılamamdan bağımsız olarak “orada olduğuna” yani pencereden baktığımda karşımda duran manzara kadar gerçek olduğuna da inanırım.
Bu son derece insani bir fenomendir ve iyi ki de böyle olmaktadır. Aksi takdirde gün içinde aldığım belki de binlerce kararı alabilmek için, bilimsel deneyler yapmam ya da geçerliliklerini sınamak için yöntemler geliştirmem gerekecekti. Realiteyle (algılarımla) yorumlarımın (inançlarımın) “uyumlu” olması yaşamı kolaylaştırır ve benim yaşam stratejilerime zemin oluşturur.
Yaşam böyle aktığında zaten genellikle sorun yok. Ama “yumurta sağlığa zararlıdır” diye inanırsam ve yumurta sağlığa zararlı değilse sorun vardır. Benim çocukluğum çiftliklerde geçti. Çiftlik demek; birçok hoşluğun yanında tavuk yani yumurta, inek yani süt ve yoğurt ve tereyağı demektir. Çocukluğumdan beri ben de neredeyse her gün yumurta, yoğurt, tereyağı yedim ve süt içtim. Ta ki belli bir yaşa gelene kadar. Önce kolestrolü arttırdığı için yumurta yasaklandı. Sonra tereyağı yasaklandı. Sonra yağı alınmış süt ve peynir dayatıldı. Bilime inanan, makul ve müeddep, yani edepli bir psikolog olarak naçiz bedenimi Türk hekimlerine teslim ettim ve hepsine uydum. Tabii ki çok da faydasını gördüm. Yumurta meselesi hariç.
Birkaç yıl önce bir araştırmacı 900 deneğin yarısına her gün yumurta yedirdi. Diğer yarısı da yemedi. Araştırma süresi bir yıldı ve bu bir yıl içinde yumurta yiyenlerin kolestrolünde anlamlı bir artış olmadı. Sonra literatürü taradığımda; son 25 yılda yapılan 224 araştırmada, yumurta ile alınan kolestrolün, kandaki kolestrolü arttırmadığını gördüm. Peki, şimdi ben ve benim gibi milyonlarca insan, yumurtadan radyasyonlu madde gibi niye uzak durduk? Son yirmi yılda işimin düştüğü en az bir düzine doktor, birçok kitap ve makale, sağlık politikalarını belirleyen yurt içi ve yurt dışı otoriteler ve kurumlar, bilimsel araştırmalar tersini söylerken nasıl oluyor da yumurtayı yasakladılar? Ben de şimdi tabii kafayı tereyağına ve kırmızı ete taktım. İşaretler orada da benzer bir durumun olduğunu gösteriyor.
Bir süre önce baktık işler kesat, piyasalar durgun, “yar bana bir eğlence medet” diye can sıkıntısından ortalarda dolanırken dedik ki: Hepimiz ayrı ayrı terapist olarak kilo sorunuyla uğraşıyoruz ve bir çok durumda başarılı da oluyoruz. Bir araya gelelim, işi projelendirelim, literatürü tarayalım ve işe yarayan tekniklerin, yaklaşımların bir dökümünü çıkaralım. Kendi deneyimlerimizi de ekleyerek bir paket oluşturalım. Sonra test edelim ve başarılı olduğumuzu görüyorsak meslektaşlarımızın eğitimine odaklanarak uygulamaya geçelim.
Şişmanlık, Hastalık ve Ölüm
Literatür taramasının bir bölümü, meselenin organik yanıyla, yani biyolojisiyle ilgiliydi. Daha başta dehşete düştük. Aynı yumurta meselesinde ne olmuşsa, şişmanlık-hastalık-ölüm ilişkisinde ve bunları etkileyen faktörler meselesinde de o olmuş.
Şişmanlıkla ilgili ne “biliyoruz”?
- Şişmanlığın kendisi, yani bedende fazla yağ birikimi, tek başına ciddi sağlık sorunlarına yol açar.
- Bu ciddi sağlık sorunları nedeniyle (kalp, şeker, kanser, yüksek tansiyon vs.) şişman insanlar normal kilolulara göre daha erken ölürler.
- Şişmanlığın giderek artması, yaygın ve ciddi bir sağlık krizine yol açacaktır.
Aklı başında herkes böyle düşünür ve bunları gerçeğin doğru yansıması olarak görür. Bunlara en başta sağlık araştırmacıları, hekimler, sağlık politikalarını oluşturan kurumlar, şişmanlığın tedavisi ile uğraşan kuruluşlar, bu konuda programlar oluşturan uygulamacılar, yazarlar, medya ve normal vatandaşlar dahildir. Yani yukarıdaki cümlelerin “bilimsel gerçekleri” yansıttığına inanılır.
Oysa durum şu:
- Orta derecede şişman kişiler, normal kilolu insanlar kadar yaşıyorlar.
- Hafif şişmanlar normalden düşük kilosu olanlardan daha çok yaşıyor.
- Fazla kilolu insanlar normal kilolu insanlardan daha çok yaşıyorlar.
- Aşırı şişmanlarda dahi ölüm oranı normallerden farklı değil.
Peki, ne yapacağız şimdi?
Haftaya devam.
03.02.2008
Benzer İçerikler :
Son yazımızda davranışsal ekonomi alanındaki araştırmacıların ekonomi dünyasıyla tanıştırdıkları birtakım olgulardan bahsetmiş ve deneysel çalışmalarına...
Geçtiğimiz hafta, çocukların güçlü yanlarının alıştığımızdan farklı bir sınıflandırmasını yapmıştık. Biraz daha içerikten bağımsız, biraz daha yol, yöntem ile ...
Geçenlerde ekibiyle ilişkisini düzenlemek amacıyla bir araya geldiğimiz bir yöneticiyle “çalışan bağlılığının” organizasyona katkısı üzerinde...
Geçen hafta kadın erkek meselesinde bir türlü hallolmayan bir şeylerin olduğunu ve her şeyi açıklamasa bile, yapısal farkların katkısı olabileceğinden söz...
İlginizi Çekebilir :
Son yazımızda davranışsal ekonomi alanındaki araştırmacıların ekonomi dünyasıyla tanıştırdıkları birtakım olgulardan bahsetmiş ve deneysel çalışmalarına...
Malum, kriz nedeniyle işten çıkarmalar giderek çoğalıyor. Yani bir sürü insan sabah işine geldiğinde işini kaybettiğini öğreniyor. Bu insanlara belli bir ...
Geçen hafta size insanların hakkımızda ne düşündüklerini kestiremeyişimizin en büyük sebebinin onların aklını okuyamıyor, kendi düşüncelerimizi onlara yüklüyor ...
Bir süredir, bir “korku kültürü”nde yaşadığımızdan, korkunun yaşamlarımız üzerinde çarpıcı bir belirleyiciliği olduğundan bahsediyoruz. Önce, son ...