İletişim Kuramı Ve Çift İlişkileri - II
Geçtiğimiz hafta, iletişim kuramı perspektifinden çift ilişkilerinden bahsetmiş, eşler arasındaki çatışmaların kaynaklarına değinmiş, ve ilişkinin simetrik veya tümleyici olarak tanımlanmasının çatışmadaki rolünden söz etmiştik. Önemli noktaları kısaca hatırlatalım:
İletişim kuramına göre, eşler arasında temel olarak üç konuda anlaşmazlık yaşanır: (1) ilişkide hangi kurallara uyulacağı, (2) örtüşmeyen ihtiyaçlara bağlı olarak iki tarafın birbiriyle tutarsız kurallar getirmek istemesi, ve (3) kuralları kimin koyacağı.
İlişkiye getirilmek istenen her bir kural, var olan ilişki tarzını (simetrik veya tümleyici) pekiştirmeye ya da değiştirmeye yönelik bir girişimdir.
İlişkide kuralları kimin koyacağına dair çatışmalar, çiftler arasında kontrol sağlamaya yönelik bir güç savaşını içerir. Bu sebeple çözülmesi en zor olan çatışmalar bunlardır.
İletişim kuramına göre, ilişkide bir miktar esneklik lazımdır; eşler arasında her daim birinin kontrolüne dayalı ya da her daim eşitliğe dayalı bir ilişkide ısrar edildiğinde birtakım zorluklar yaşanır.
Kişinin eşiyle kurduğu ilişkide kendi ailesinde deneyimlediği ilişkiler kritik rol oynar. Birçok kez, kişi, ailesinde kabul olan ve kabul olmayanlara dair öğrendiği kuralları içselleştirir ve ileride eşiyle bu kurallara uygun bir ilişki kurar. Bununla birlikte, bazen de geçmişteki ilişkiler kişiyi çok mutsuz ettiğinde ve kişi bunun farkında olduğunda, benzer ilişki tarzlarının bir daha kimseyle tekrarlanmaması için yoğun çaba sarf eder.
Yazımızı sonlandırırken eşler arasındaki cinsel sorunların da pek çok kez ilişkinin tanımlanması ve bu tanımın kontrolüyle ilgili olduğunu ve dolayısıyla cinsel sorunları da ilişkisel çerçevede değerlendirmek gerektiğini belirtmiştik. Maddelerle açıklayalım:
Eşler ilişkiyi birbirlerinden farklı tanımladıkları zaman, yani bir taraf aralarındakini tümleyici, diğer taraf ise simetrik bir ilişki olarak tanımladığında, cinsel sorunlar ortaya çıkabilir. Örneğin, ilişkiyi tümleyici olarak tanımlayan ve kendisini daha “üstün” konumda addeden bir kişi, cinselliği kendi tekelinde görüyor ve yalnızca kendi yönlendirmeleri doğrultusunda bir cinsel yaşamda ısrar ediyor olabilir. Yine ilişkiyi tümleyici olarak tanımlayan, ancak kendisini eşine göre “ikincil” bir konumda bulan bir kişi, cinsellikte de kendisine pasif bir rol uygun görebilir. Buna karşılık, her iki durumda da diğer eş, ilişkiyi simetrik olarak tanımlıyor ve cinsel yaşamda her iki tarafın beklenti ve isteklerini ortaya koyabildiği deneyimler yaşamayı bekliyor olabilir. Burada sorunun kaynağı, esas olarak, kuralları kimin/kimlerin koyacağı konusundaki anlaşmazlıktır.
Hayatlarının her alanında tümleyici, yani hiyerarşik ilişki kuran bir çiftin, cinselliği de birbirlerini eşit görerek yaşamaları beklenemez. Örneğin, kendi isteklerini ifade etmekte zorlanan bir kişi, cinsellikte de yönlendirici olmaktan kaçınır. Eşine hiçbir konuda “hayır” diyemeyen bir kişi, cinsellikte de “hayır” demekte zorlanır. Aynı şekilde, eşinin kendi isteklerini ifade etmesine veya sınırlarını koruyabilmesine engel olma hakkını kendisinde gören bir kişi, cinsellikte de bu tutumunu sürdürebilir.
Paradoksal ilişkilerde de cinsel sorunlara sık rastlanır. Mesela, kişi, eşinden hem cinsel ilişkiyi başlatmasını bekler hem de eşi kendisine yaklaştığında sitem ederse, cinsel sorunlar yaşanabilir.
Eşler ilişkinin herhangi bir alanında kontrol konusunda çatışma yaşadıkları zaman, cinsel yaşamlarının bu çatışmadan etkilenme olasılığı çok yüksektir; çatışma cinselliğe taşınabilir. Bazen, bu, ilişkisel problemin doğal bir sonucudur; bazen ise var olan problemin sonucunun yanı sıra, güç savaşının sürdürüldüğü bir alandır.
Kimi zaman, ilişki tanımından dolayı cinselliği arzu ettiği gibi deneyimleyemeyen taraf, (farkında olmadan) psikolojik belirtiler geliştirir. Mesela, eşi her yanaştığında başı ağrıyor olur. Altını çizmekte fayda var; başı ağrıyor gibi davranmasından değil, gerçekten başının ağrımasından bahsediyoruz.
Eşlerden birindeki belirti, birçok kez diğerinde de belirtilere yol açar. Örneğin, eşine her yanaştığında başının ağrıdığını duyan bir adam, ereksiyon problemleri deneyimlemeye başlayabilir. Böylece cinsel sorunları sürdüren bir kısır döngü oluşur.
Cinsel problemlerin her daim ilişkisel problemlerden kaynaklandığını öne sürmek gerçekçi olmaz. Bununla birlikte, iletişim kuramına göre, birçok kez ilişkisel unsurlar etkendir veya var olan problemlere katkıda bulunmaktadır. Durum böyle olunca cinsel sorunları çözümlemek için öncelikle ilişki tanımıyla ilgili problemleri çözümlemek gerekir. İlişki tanımıyla ilgili problemleri çözümlemek içinse, eşlerin birbiriyle çekinmeden konuşabiliyor ve tartışabiliyor olmaları kritik önem taşır. Zira, iletişim kuramına göre, değişim, kişinin kendisini anlamasından veya “içgörü kazanmasından” değil, ilişkinin masaya yatırılabilmesinden geçer.
Kaynak
Haley, J. (1972). Strategies of Psychotherapy. New York, NY: Grune Stratton.
Watzlawick, P; Bavelas, J; Jackson, D. (1967). Pragmatics of Human Communication; A Study of Interactional Patterns, Pathologies and Paradoxes.
15.06.2012
Benzer İçerikler :
Birkaç haftadır travmalardan ve ‘Hayatın Tuzaklarından’ söz ediyoruz. Önce kısa olmasına gayret ederek bir özet yapalım: 1. Bir yaşantının ...
Bugünkü yazımızda, iletişim kuramı perspektifinden hipnozu konuşacağız. Hipnoz, birçoğumuzun merak ettiği, ancak pek az bildiği ya da anlayabildiği bir olgu. ...
Kaleler teker teker düşüyor. Yakın bir gelecekte bütün tersanelere girilecek. Karanlık güçler ve onların yurtiçindeki hempaları (hempa nedir diye sormayın,...
Geçen hafta, burçlarla kişilik özellikleri arasında bir ilişki olup olmadığını araştırdığımız bir çalışmayı özetlemiştik. Hiç bir burcun hiç bir kişili...
İlginizi Çekebilir :
Geçen hafta bağlanmanın doğası, yaşamımızda ne kadar önemli yeri olduğu, bağlanmanın oluşumunda meydana gelecek tersliklerin neye mal olabileceği üzerinde ...
Bildiğiniz gibi, bir süredir, irrasyonel tarafımız üzerine konuşuyor; yaşantımızdan örneklerle, bu bilinmeyen tarafımızı keşfe çıkıyoruz. Hangi durumlarda, ...
Önce geçen iki haftanın kısa bir özetini yapalım. Markanın bilinirliği onun iyi bir marka olduğunu garanti etmez. Çünkü hedef, markanın bilinir olması...
Kendimizi birileriyle kıyaslamanın, yarışın ve tırmanmanın başarının olmazsa olmaz koşulu olduğunu düşünürüz. “Düşünürüz” demek biraz zayıf...