İkincil Travma: Travmanın Domino Etkisi
Hatırlarsanız sizlere daha önceki yazılarımda travmanın ne olduğundan ve birey üzerindeki olumsuz etkilerinden söz etmiştim uzun uzun. Bu hafta ise, medya ve iletişim araçlarıyla evlerimize kadar giren münferit olayların toplum üzerindeki travmatik sonuçlarından söz etmek istiyorum.
Son yıllarda toplumdaki suç oranlarındaki artışa paralel olarak toplumsal huzursuzluk ve kaygı ortamı giderek daha çok kendini göstermekte. Şöyle bir düşünün herhangi bir günde ana haber bültenlerinde izlediğiniz haberlerin ne kadar büyük bir kısmı, bir şekilde insanların can ve mal güvenliğini tehdit eden olaylardan oluşuyor ve bizleri ne kadar etkiliyor?
Medya aracılığıyla evlerimize kadar giren bu trajik olaylar (hırsızlık, adam kaçırma, tecavüz, cinayet, terör vs.), şüphesiz hepimizin tüylerini ürpertiyor. Ancak bir grup var ki, bu olaylar onlarda daha da yoğun bir endişe ve korku uyandırıyor. Kimleri mi? Tabii ki genç kızları, ergenlik çağında oğulları olan anne-babaları! Nitekim son zamanlarda bu münferit olaylardaki artış ve buna bağlı yaşanan huzursuzluklar artık seanslara bile taşınmış vaziyette. Tablo net: endişeli anne-babalar ve bu kaygılar arasında sıkışıp kalan çocuklar? Nasıl mı?
Son zamanlarda, öyle sanıyorum gündemdeki bazı trajik olayların da etkisiyle, seanslarda ebeveynlerin sık sık çocuklarına ilişkin endişelerini ve bu endişelerin neden olduğu aile içi problemleri dinler olduk. Aileler bu gibi trajik olayların yarattığı olumsuz etkiyle, çocuklarının da başına benzer bir şey gelebileceği korkusunu taşımakta ve bu konuda kendilerince önlemler almaya çalışmaktalar. Tabii ki bu önlemlerin başında da çocuklarının özel ve sosyal hayatlarına getirdikleri kısıtlamalar gelmekte ve bu da ailede bir çatışma ortamına neden olabilmektedir.
Hemen söyleyelim burada amacımız ne anne-babaları ne de medyayı suçlamak değil, tersine onların kaygılarını ve korkularını paylaşmak ve yazılı-görsel medya veya sosyal ağlar aracılığıyla gündeme gelen travmatik olayların, toplumda yarattığı olumsuz psikolojik sonuçlarına işaret etmektir.
Hemen her gün izlediğimiz terör, taciz-tecavüz, çocuk kaçırma, hırsızlık gibi olaylar ve bu olayların yarattığı kaygı ortamı nedeniyle, çocuklarını askere göndermek istemeyen, dışarı çıkmalarına izin vermeyen ya da çocuklarının sosyal ilişkilerine sık sık müdahale eden anne-babalara kim ne söyleyebilir ki? Sonuç olarak, bu gibi olaylar, toplumsal düzeyde ikincil travmatik etkilere neden olmakta ve bu durum, huzur ve güven ortamını zedelemektedir. Nasıl mı? Gelin resmi daha net görebilmek için önce biraz travmanın ne demek olduğuna bakalım.
Klinik olarak, travma en basit şekliyle, olumsuz yaşam olaylarının kişiler üzerindeki olumsuz ve uyum bozucu etkilerine bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli psikolojik ve fiziksel şikayetlerin eşlik ettiği bir olgu olarak tanımlanabilir. Bu gibi olumsuz yaşam olaylarının travmatik etkileri genellikle, travmaya birinci dereceden maruz kalanlar ve yakınlarında belirgin bir şekilde gözlenmektedir. Ancak münferit de olsa, bir şekilde medya aracılığıyla evimize kadar giren bu gibi olayların olumsuz etkileri yalnızca olayı yaşayan yakınları ile sınırlı kalmamakta, aynı zamanda toplumun çeşitli kesimlerinde de farklı derecelerde olumsuz izler bırakmaktadır.
İkincil travma olarak adlandırabileceğimiz bu durumun ise travmatik izlerini ortadan kaldırmak çok daha zor olmaktadır. İkincil travma, adından da anlaşılacağı gibi travmatik olaya doğrudan maruz kalan değil, olaya şahit olan ya da yazılı-görsel medya aracılığıyla olayı izleyen kişilerin “travmatize” olması anlamına gelmektedir.
İkincil travmanın neredeyse tüm toplum tarafından yaşandığı zaman 1999 Marmara depremi olmuştu. Depremle ilgili yayınlar neredeyse aralıksız bir yıl sürmüştü ve pek çok insan deprem bölgesinden çok uzakta olmasına karşın geceleri bahçelerine kurdukları çadırlarda kalıyordu. O tarihlerde, depremde “biraz sallanmanın” dışında bir şey yaşamayan insanlar geceleri karanlıkta yatamıyordu, kâbuslarla uyanıyorlardı ve ne yazık ki “gereksiz yere” psikiyatristlere veya terapistlere taşınıyorlardı. Hadi diyelim deprem çok geniş bir alanı ve yüz binlerce insanı birinci dereceden etkilemişti ve bu yüzden travmatik etkisinin toplumun büyük bir kısmına yansıması da çok şaşırtıcı olmadı.
Peki, münferit bir olay, nasıl oluyor da adeta bir domino etkisiyle toplumsal düzeyde bir ikincil travmaya neden olmaktadır?
Devamı haftaya…
12.12.2009
Benzer İçerikler :
Geçen hafta sizlere zihnimizin nasıl çalıştığını anlatmaya çalışmıştım. Özetlersek, zihnimiz öncelikli olarak yaşamı sürdürmeye, hayatta kalmaya yarayan ...
Geçtiğimiz haftalarda sizleri, birçoğumuzun ısrarla kabul etmek istemediği irrasyonel tarafımızla yüzleşmeye davet etmiş; sanılanın aksine, akıldışının ...
Aldatılan Neler Yaşar? İnsan canlısının yaşayabileceği en büyük acının sevdiği birinin ölümüyle yaşandığı söylenir. Bu yüzden de matem tutulur. Matem de ...
Cumhuriyetimiz kurulduğu günden bu yana sürekli bir değişim sürecini yaşamakta. Bu süreçte özellikle belli değerleri, gelenekleri ve alışkanlıkları korumak ...
İlginizi Çekebilir :
Önce geçen haftayı bir özetleyelim: 1. Düşük karbonhidratlı gıda rejimlerinde insanlar diğerlerine göre çok daha fazla kilo verdiler, acıkma tetiklenmediği ...
Geçen haftaki yazımızda şirketlerin minimum “müşteri eforu stratejisini” uygulamaya geçirebilecekleri çeşitli taktiklerden söz etmiştik. Kısaca...
Scientific American Mind dergisinin editörü Mariette DiChristina, yaratıcılık konusunda farklı bakış açıları ve geçmişleri olan üç önemli uzmanla; Fordham...
Geçtiğimiz haftalarda, kolayca ikna olmamıza ya da bizden istenen bir şeyi yapmamıza neden olan temel ilkelerden söz etmiş ve altı başlık altınd...