Gerçeği Sorgulamak 2
Önce geçen haftayı bir özetleyelim:
1. ‘Gerçek’ güvenilir kaynaklar tarafından sunulursa, çarpıtılmış bile olsa, inanılır.
2. Bilimsel yönteme, kişisel yanılmalardan arınmış olduğu için güvenilir.
3. Yönteme güvenilir, ama sonuçları yorumlayanlara, bilim insanları da olsa her zaman güvenilmez.
4. Ders: İnsan aklının ve ruhunun bulaştığı ne varsa sorgula. Daha doğrusu, zaman harcamaya deyiyorsa sorgula. Yoksa hayat biter sorgulama bitmez.
Bazan Taviz Vermemek
Hayat bazen dayatır ve değerlerimizden, inançlarımızdan taviz veririz. Bu koreografi, ‘kırmızı çizgilerimiz ihlal edilmediyse’ kimseye bir zarar vermeden yürür. Kırmızı çizgi şahsımızı ilgilendiriyorsa kişisel bir sorun olarak yaşanır. Toplumu ilgilendiriyorsa, çoğu zaman toplu istismara girer. Yani artık tecavüzden söz ediyoruz diyebiliriz.
Şişmanlığın ele alınış tarzı ve bunun doğurduğu sonuçlar, böylesine yaygın bir istismarın iş başında olduğunu düşündürüyor. Bilgiye ulaşmak artık eskiden olduğu gibi hiç zor değil. Yüz yıl önce kayda geçmiş bir çalışmaya, nereye bakacağınızı biliyorsanız oturduğunuz yerden rahatça ulaşabiliyorsunuz.
Kırmızı çizgilerin zorlandığını düşünen bazı araştırmacılar, neredeyse 100 yıllık geçmişi olan şişmanlık, hastalık ve ölüm ilişkisini araştıran çalışmaları didik didik ediyorlar. Özellikle son 40 yılda yapılan ve bugünün beslenme ve şişmanlıkla ilgili sağlık politikalarına zemin oluşturan araştırmalara odaklandılar. Bunların bir kısmında istatistiklerin çarpıtıldığını, bir kısmında ise, bazı sonuçların ‘genel inanışa ters düştüğü için hiç yayınlanmadığını’ gördüler. Dikkat: Yukarıda tırnak içine alınan sözler, araştırma ekibinde yer alan araştırmacının 17 yıl sonra ‘itiraf’ ettiği sözlerdir.
Döngü Nasıl Çalışıyor
Burada hemen bir noktanın altını çizmek isterim. Bu döngünün içinde T.C. hudutları dahilinde icra-i sanat eyleyen araştırmacılarımız ve Devletimiz hiçbir biçimde yer almamıştır. Yani bu konularda ciddi ve kapsamlı araştırmalar yapılmamıştır. Kendilerini tenzih ederim. Sözüm Amerika’ya ve Avrupa’yadır.
Gelelim döngüye ve aktörlerine:
1. Araştırmacı: Amerika’nın belli başlı üniversitelerinin birinde araştırmacı olarak çalışıyorum. Kontratımda üniversitemin bana ayda 1.000 (bin) dolar maaş ve bir oda vereceği buna karşılık araştırma fonunu benim bulacağım, her yıl araştırmamın sonuçlarını özetlediğim belli sayıda makaleyi en saygın dergilerde yayınlayacağım, kitap yazacağım, ders vereceğim ve araştırmamda belli sayıda mastır ve doktora öğrencisi çalıştıracağım yazılıdır.
2. Yukarıda sayılanlar benim performans kriterlerimdir. Bunları yapamazsam araştırma fonumun kesileceğini, yani işimi kaybedeceğimi bilirim.
3. Bunu bildiğim için de hesabımı ona göre yaparım: Çalışmayı birkaç yıla yayar, denek sayısını yüksek tutarım. Böylece bir kalemde birkaç milyon doları sağlama alırım. Bu fondan kendime uygun bir maaş ayırırım.
4. Araştırma konumun örneğin; sağlık politikalarını etkileyecek bir konu olmasına dikkat ederim. Şişmanlık bu iş için biçilmiş kaftandır.
5. Para istemek için ilk aklıma gelen Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) veya Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi kurumlardır. NIH her yıl 400–500 milyon doları şişmanlık meselesine ayırır. Bu pastadan olabildiği kadar çok pay almaya çalışırım.
6. Araştırma sonuçlarım düşündüğümden farklı çıkarsa iş namusuma kalmıştır. Ancak bilirim ki namuslu davranırsam iş biter. Ayrıca bir araştırmacı olarak, esas sormam gereken soruları sormayarak ve bakılması gereken şeylere bakmayarak oyunu çok uzun yıllar sürdürebileceğimi bilirim.
7. Parayı Veren: Araştırmanın tasarımından maliyetine kadar herşeyi denetledim. Sonuçlarını kamu yararına kullandım, sağlık politikaları ürettim. Araştırmacılar sonuçlarla oynamışsa, bazı şeyleri görememişlerse ben ne yapayım? Gerçi zaman zaman bazı uyarılar yapıldı ama onlara prim vermek demek; onca parayı, yani halktan toplanan vergiyi sokağa dökmüş olmak anlamına gelirdi. Bunu da doğrusu yapamazdım.
8. Zayıflama Merkezleri: Ben en saygın bilim otoritelerinin, üniversitelerin ve ülkenin bu alanda ayırdığı fonları yöneten kurumların vardıkları sonuçlara göre programlar oluşturdum, onu yürütüyorum. Ben uygulamacıyım, araştırmacı değil.
9. Medya: Ben de otoriteler, bilim adamları, saygın uygulamacılar ne yapıyor ve söylüyorlarsa onu kamuya yansıttım. Abuk subuk uygulamalara prim vermedim. Ben kamuyu bilgilendirme görevimi en iyi şekilde yerine getirdim.
10. Vatandaş: Vallahi bu işte bir terslik olduğunu hep düşündüm. Yıllardır zayıflamak için kapı kapı dolaştım hiçbir sonuç alamadım. Ama açıkçası işin sağlık tarafını taktığım filan yok. Ben kilolu görünmek istemiyorum. Şişmanlamaktan deli gibi korkuyorum. 3-4 kilo alsam başka bir şey düşünemiyorum.
Döngü bir çıkar döngüsü. Aktörlerin içinde en masumu ise vatandaş. Kilonun yarattığı sağlık sorunlarının yanında, bu işe kafayı bu ölçüde takmış olmanın yarattığı psikolojik hasar çok daha fazladır denebilir.
Geçen hafta, cevap arayacağımızı söylediğimiz soruların pek azına değinebildik. Yerimiz bu kadarına izin veriyor.
Gelecek haftanın soruları:
1. Bedende biriken yağ, kendi içinde risk oluşturmuyorsa, risk oluşturan ne?
2. Niye şişmanlıyoruz?
3. Niye zayıflayamıyoruz?
17.02.2008
Benzer İçerikler :
Birkaç haftadır ‘Hayatın Tuzaklarından’ söz ediyoruz. Önce kısa bir özet: Bütün tuzaklarda olduğu gibi, hayatın tuzaklarında da, istemeden içinde ...
Yıllar içinde yapılan araştırmalarda, sadece müşteri bağlılığı ölçülmemiş aynı zamanda bu bağlılığın etkisi ve bağlılık olmamasının bede...
Geçtiğimiz hafta, psikoloji profesörü Sheldon Solomon ve meslektaşlarının geliştirdiği ve ölüm gerçeğinin insanlarda yarattığı kaygı ve bu kaygıyla baş ...
Geçen hafta ergenlerin beyinlerinin gelişimiyle ilgili araştırmaları özetlemiştik. İnsan beyninin gelişimini 12 yaşında tamamladığı düşünülüyordu. Oysa yeni ...
İlginizi Çekebilir :
Neden çok yakınımda bir sürü banka şubesi olduğu halde bir kilometre uzaklıktaki şubeyi seçiyorum? Neden kahve içebileceğim bir çok kafe varken hep birine ...
Çiftlerle uğraşırken, kimin değişebileceği kimin değişemeyeceği konusu seanslarda kader gibi eninde sonunda gündeme gelir: “Bu yaştan sonra bir insan...
Geçtiğimiz hafta, özellikle kognitif psikoloji ve nöropsikoloji gibi alanlarda yapılan birçok bilimsel çalışmanın, dil ve düşüncenin evrenselliğine dair...
Bir süredir, bir “korku kültürü”nde yaşadığımızdan, korkunun yaşamlarımız üzerinde çarpıcı bir belirleyiciliği olduğundan bahsediyoruz. Önce, son ...