Epigenetik Ä°lkeler: Bir Paradigma DeÄŸiÅŸimi
Ä°nsanı ve insan yaÅŸamını çalışanların seneler senesi tartıştıkları belli baÅŸlı felsefi sorular vardır. Bizler özgür iradesiyle kendi hayatına yön veren varlıklar mıyız, yoksa determinist bir evrenin piyonları mıyız? Duygu, düşünce ve davranışlarımız üzerinde bilinçli süreçlerimiz mi, yoksa bilinçdışı süreçlerimiz mi daha belirleyici? KiÅŸisel özelliklerimiz ve deneyimlerimiz görece özgün mü, yoksa evrensel mi? Ä°nsan, özü gereÄŸi iyi mi, kötü mü, ya da herhangi bir “öz”den söz etmek mümkün mü?
Tahmin edeceğiniz üzere, sorgulayan zihinlerde yer eden daha pek çok soru var. Bugün ve önümüzdeki haftalarda bunlardan belki de en sık tartışılanına değineceğiz: Genetik mi yoksa çevre mi? Başka bir deyişle, doğa mı yoksa yetiştirilme mi? Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak, kim olduğumuzu, nasıl bir yaşam sürdüğümüzü, yatkınlıklarımızı, deneyimlerimizi, yani bize dair ne varsa tümünü belirleyen, genetik unsurlar mı yoksa çevresel unsurlar mı?
Sanıyoruz, ÅŸu anda bir çoÄŸunuzun yukarıda yöneltilen soruları kendi kendine yanıtladığını düşünmek cüretkar bir tahmin olmaz. Bir kısmınız herhangi bir soruya cevap olarak uçlardan birini seçecektir, ancak çoÄŸunluk, bu iki ucu doÄŸrusal boyutta görerek, cevabını, ortada olmasa bile, ikisinin arasında bir yerde konumlandıracaktır; yani her iki tarafın da etkisini kabul edecektir. Gerçek ÅŸu ki, ateÅŸli savunucuları olmakla birlikte, bu tartışmalarda ne bir tarafın ne de öbür tarafın mutlak hakimiyetini ilan etmek olanaksız –en azından ÅŸimdilik. “Nature versus nurture” olarak bilinen, gündemimizdeki meÅŸhur felsefi tartışma için de bu geçerli. Bununla birlikte, bu tartışma söz konusu olduÄŸunda, giderek daha iyi anlaşılan ve deÄŸerlenen, çığır açıcı nitelikte bir yaklaşım var: Epigenetik ilkeler.
Devam etmeden önce bir not düşelim: “Genetik” ya da “doÄŸa” dediÄŸimiz zaman, neden bahsettiÄŸimizi üç aÅŸağı beÅŸ yukarı hepimiz biliyoruz. Ä°rdelemek çok ilginç olabilirdi, ancak bugün biyolojinin gizemli dünyasına girmeyeceÄŸiz; genlerden, DNA’dan veya hücrelerden detaylı olarak söz etmeyeceÄŸiz. “Genetik unsurlar” dediÄŸimiz zaman, dünyaya gelirken sahip olduÄŸumuz “paket” veya “genetik miras” olarak düşünmemiz ve fiziksel özelliklerimizin yanı sıra duygusal, düşünsel ve davranışsal özelliklerimizi de ilgilendirdiÄŸini hatırlamamız yeterli. “Çevre” ya da “yetiÅŸtirilme” ile kast edileni ise biraz açmakta fayda var. İçine doÄŸduÄŸumuz aile, anne ve babanın ilgi ve sevgi düzeyi, ve onlarla olan iliÅŸkilerimiz; sosyoekonomik durum; beslenme biçimi; saÄŸlık hizmetlerine eriÅŸim; sosyal ortam; sosyokültürel koÅŸullar; kısacası yaÅŸam kalitemizi ilgilendiren tüm unsurlar, çevrenin bir parçası.
Genetik determinizm, sahip olduÄŸumuz genlerin yaÅŸamımızı belirlediÄŸini savunuyor. Oysa, bu geleneksel yaklaşımı sorgulayan biliminsanları, genlerin kendi kendine ortaya çıkabilme olanakları bulunmadığını vurguluyor ve genotip - fenotip ayrımına dikkat çekiyorlar. Genotip, bir hücrenin veya organizmanın doÄŸuÅŸtan sahip olduÄŸu genetik konfigürasyon; ancak bu konfigürasyonun mevcut olması, ifade bulacağı anlamına gelmiyor. Fenotip ise organizmanın gözlemlenebilir (örneÄŸin, fiziksel, davranışsal veya geliÅŸimsel) özellikleri, ve yalnızca genotipe deÄŸil, genotip ile çevrenin etkileÅŸimine baÄŸlı olarak ortaya çıkıyor. Yani, epigenetik ilkelere göre, herhangi bir fenotipik özelliÄŸin oluÅŸumu, istisnalar hariç, sahip olunan genotipin mutlak bir sonucu olarak deÄŸil, çevresel unsurların genleri nasıl etkilediÄŸine baÄŸlı olarak geliÅŸiyor. Bir örnekle açıklayalım: KiÅŸi, kendisini uzun boylu olmaya yatkın kılan bir genotiple doÄŸabilir; ancak sahip olduÄŸu bu biyolojik yatkınlığın ifade bulabilmesi, yani kiÅŸinin uzun boylu olabilmesi (ki bu bir fenotipik özelliktir), beslenmesine baÄŸlıdır. KiÅŸi, geliÅŸimi için gerekli besinleri yeterince alamadığında, yatkınlığı ifade bulamayacak ve kiÅŸinin boyu, genlerinin “vaat ettiÄŸi” kadar uzamayacaktır. KiÅŸinin beslenmesi ise baÅŸka faktörlerle beraber ekonomik durumuna baÄŸlıdır; ekonomik durum elverecek ki saÄŸlıklı beslenebilsin. Gerek beslenme gerekse ekonomik durum, yaÅŸamlarımızdaki “çevresel” etmenlerden; dolayısıyla, bu örnekte, çevre, birtakım koÅŸulları saÄŸlamayarak, biyolojik bir “potansiyel”in gerçekleÅŸmesine engel oluyor.
Herhangi bir fenotipik özellik için genetik yatkınlığa sahip bir kiÅŸi, engelleyici çevresel koÅŸullarla karşılaÅŸabildiÄŸi gibi, tetikleyici çevresel koÅŸullarla da karşılaÅŸabilir. Yani var olan çevresel koÅŸullar, bir biyolojik potansiyelin gerçekleÅŸmesini tetikleyebilir. Bunu topraÄŸa ekili olan bir tohumun geliÅŸimine benzetebiliriz. Tohumun kendisi tabi ki önemlidir; ancak iklim koÅŸulları ve toprağın kalitesi, tohumun geliÅŸiminde hayati belirleyiciliktedir. Bu metafor açıklayıcı olabilmekle birlikte, yalnızca olumlu potansiyelleri çaÄŸrıştırabilir. Oysa, olumlu genetik yatkınlıklar gibi, olumsuz olanlar için de aynısı geçerli: Çevre “avantajımıza” veya “dezavantajımıza” olabilir; çevre fark eder.
Haftaya devam.
03.08.2012
Benzer İçerikler :
Geçen hafta çalışan bağlılığının nasıl arttırılabileceğini irdeledik. Devam ediyoruz. Ama önce kısa bir özet. Yüksek performans gösteren iş birimlerinde ilk ...
Kimimize, belki de birçoğumuza göre, iş, yalnızca hayatı sürdürebilmek için üstlenilen bir mecburiyet; zevkten yoksun bırakan bir vazife; omuzlarda daimi bir...
Time Dergisi’nde bu hafta “Mutluluk Bilimi” adlı bir makale yayınlandı (www.time.com). Gazetelerimiz de haber yaptılar. Yazı, bir süre önce ...
Dünyada 7 bin küsur yaşayan dil olduğu söyleniyor. Bu diller, bildiğiniz gibi,fonetik, morfolojik, semantik, etimolojik ve çeşitli bakımlardan birbirinden çok ...
İlginizi Çekebilir :
Gallup araştırmalarını özetlemeyi sürdürüyoruz. En iyi yöneticiler birçok şeyi diğerlerinden farklı yapıyor. Şimdilik başarılı yöneticilerin üstlendikleri ...
Geçtiğimiz hafta, empati ve empati ile ilişkili yardım etme davranışı üzerine konuşmuştuk. Her zaman, her durumda, herkese karşı aynı seviyede empa...
Daha önceki yazılarımızda Kahneman ve öğrencilerinin karar alma ve bununla bağlantılı olarak, karar almayı etkileyen ikna yöntemlerinden söz etmiştik. İyi bir...
EÅŸlerin bir ÅŸikâyetle terapiye baÅŸvurma tarihi pek de öyle eskiye dayanmaz. Eskiden yen kırılır kol içinde kalır, ya da tam tersi olabilir hesabı, çarÅ...