Bir düşünün: Kaç kere bir başkasıyla, çatışan inanışlarınız sebebiyle, yapıcı veya yıkıcı, sonu gelmeyen bir tartışmaya girmişsinizdir? Kaç kere bir başkasının anlam veremediğiniz ve size göre açıkça yanlış olan bir fikirde direttiğine tanık olmuşsunuzdur? Peki ya kaç kere çok emin olduğunuz bir konuda bir başkasını ikna etmek için kırk takl...
Bir süredir, bir “korku kültürü”nde yaşadığımızdan, korkunun yaşamlarımız üzerinde çarpıcı bir belirleyiciliği olduğundan bahsediyoruz. Önce, son derece etkili bir kontrol mekanizması haline gelmiş olan “korku ticareti”nden uzun uzun söz etmiş; geçtiğimiz haftalarda ise ölüm gerçeğinin insanlarda yarattığı kaygı ve bu...
Geçtiğimiz hafta, psikoloji profesörü Sheldon Solomon ve meslektaşlarının geliştirdiği ve ölüm gerçeğinin insanlarda yarattığı kaygı ve bu kaygıyla baş edebilme çabalarını merkeze alan terör yönetimi kuramı üzerinden, korkunun yaşamımızı nasıl etkilediğinden bahsetmiştik. Kısaca hatırlatalım: Terör yönetimi kuramına göre, yaşamlarımızı...
Geçtiğimiz haftalarda, bir “korku kültürü”nde yaşadığımızdan bahsetmiş; “korku ticareti”nin psikolojik bir silah olarak, etkilemek ve kontrol etmek amacıyla bilinçli olarak üretildiğine ve böylelikle bireysel ve toplumsal yaşamın, önemli ölçüde, korkuyu üretenlerin ya da pekiştirenlerin çıkarları doğrultusunda yönetildiğine ...
Geçtiğimiz hafta, dış kaynakların etkisiyle oluşan, yoğun biçimde içselleştirilmiş ve makul sınırları olmaksızın yaygınlaşmış korkulardan söz etmiş; bir “korku kültürü”nde yaşadığımızı, korkunun etkilemek ve kontrol etmek amacıyla bilinçli olarak üretildiğini ve kullanıldığını söylemiştik. Bireysel ve toplumsal yaşamın korku üzerinden, ...
Her dönemin, makul sınırları olmaksızın yaygınlaşmış belli başlı korkuları vardır. Varoluşsal kökenlere sahip, doğal korkulardan değil; dış kaynakların etkisiyle oluşan, ancak yoğun biçimde içselleştirilmiş korkulardan söz ediyoruz. Korku çok güçlü bir duygudur; kişiyi kıskıvrak yakalar. Üstelik bulaşıcıdır; kolayca yayılır. Özellikle pek ...
Geçtiğimiz haftalarda iş hayatında mutlu hissedebilmek üzerine konuşmuş; birçoğumuzun, işi, tamamen zevkten yoksun bir zorunluluk olarak gördüğünü ve başta Türkiye gibi hiyerarşik yapılanmaların ağırlıklı olduğu toplumlarda ve özellikle potansiyelin büyük kısmının kullanılamayacağı kadar kolay ve sıradan yahut çok stres yaratıcı ve enerji tüketici ...
Birkaç haftadır, iş ve mutluluğun birbirini dışlayan hayat alanları olduğuna yönelik miti tartışıyor, "akış deneyimi"ne elveren koşullar sağlandığı takdirde çalışırken mutlu hissedebilmenin mümkün olduğunu, hatta ideal durumlarda, işin, mutluluk için bir fırsat sunduğunu söylüyoruz. Devam etmeden önce "akış deneyimi"nden ne ...
Geçtiğimiz hafta, özellikle Türkiye gibi hiyerarşik yapılanmaların ağırlıklı olduğu toplumlarda, iş yaşantısının pek çok çalışanı mutsuz ettiğini; ancak belli koşullar sağlandığında, kişinin alanı veya konumu ne olursa olsun, çalışırken mutlu hissedebileceğini söylemiştik. Mutluluğa dair iç dünyamızdaki zengin çağrışımları sözel ifadeyle ...
Kimimize, belki de birçoğumuza göre, iş, yalnızca hayatı sürdürebilmek için üstlenilen bir mecburiyet; zevkten yoksun bırakan bir vazife; omuzlarda daimi bir yük. Gerek geçmişte gerekse günümüzde, özellikle de Türkiye gibi hiyerarşik yapılanmaların ağırlıklı olduğu toplumlarda, iş yaşamının pek çok çalışan için adeta mutsuzluk sebebi olduğunu ...