Emin Olmak - II
GeçtiÄŸimiz hafta, her bireyin ve topluluÄŸun sorgu sual kabul etmeyen, sarsılmaz, “mutlak” fikir ve inanışlara sahip olduÄŸundan söz etmiÅŸ ve meselenin sandığımızdan daha karmaşık kökenleri olabileceÄŸini belirtmiÅŸtik. Amerikalı nörolog Robert A. Burton’ın emin olma, kesinlik, kuÅŸkusuzluk, doÄŸruluk gibi, düşünmek üzerine düşünmeye dair bu olguları, “bildiÄŸini hissetme” olarak adlandırdığını ve “bildiÄŸini hissetme” halinin bilinçli bir düşünsel sürecin ya da zihin dinginliÄŸinin birebir ürünü olmaktan önce temel nörobiyolojimizle ilgili olduÄŸunu öne sürdüğünü söylemiÅŸtik. Burton’a göre bildiÄŸini hissetmenin mantıktan bağımsız olarak geliÅŸtiÄŸine ve dolayısıyla hissedilen bilgi ile rasyonel bilginin pek çok defa örtüşmediÄŸine deÄŸinmiÅŸtik. Ayrıca, hissedilen bilginin somut anlamda mevcut olan ve duyu organlarımız aracılığıyla deneyimlenen verilerle de tutarlı olmayabileceÄŸini paylaÅŸmış; bir bilgi ve o bilginin farkındalığı arasında her zaman bir baÄŸlantı bulunmadığına dikkat çekmiÅŸtik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Burton, irrasyonel mutlak inanışların ardındaki olası nörobiyolojik unsurları açıklamak için Challenger çalışmasından söz ediyor. Bu, duygusal yükü fazla olan dramatik olayların hatırlanmasını (flashbulb memory) araÅŸtıran psikolog Ulric Neisser’in bir çalışması. Neisser, uzay aracı Challenger’ın patlamasından bir gün sonra 106 öğrencisinden patlamayı nasıl duyduklarını, o sırada nerede olduklarını, ne yaptıklarını ve nasıl hissettiklerini detaylı olarak yazmalarını istiyor. Aradan 2,5 yıl geçtikten sonra öğrencilerle bir daha görüşüyor ve bu soruları tekrar yöneltiyor. Sonuçlar mı? Aynı kiÅŸiye ait ilk ve ikinci ifadelere bakıldığında, öğrencilerin yüzde 25’inin verdiÄŸi yanıtların çarpıcı biçimde deÄŸiÅŸtiÄŸi, yarısından fazlasının bir miktar da olsa hata yaptığı ve yalnızca yüzde 10’undan bile daha azının tüm detayları doÄŸrulukla hatırlayabildiÄŸi görülüyor.
Burton, Challenger çalışmasına dair kendisini en çok ÅŸaşırtanın, birbiriyle çatışan ifadeleriyle yüzleÅŸen kiÅŸilerin verdiÄŸi tepkiler olduÄŸunu ifade ediyor. BirçoÄŸunun, kendi el yazısını görmesine karşın ikinci verdiÄŸi bilgilerin doÄŸruluÄŸunda direttiÄŸini; el yazısının kendisine ait olduÄŸunu kabul etse de ilk yazdığı bilginin deÄŸil, son olarak anımsadığının doÄŸruluÄŸuna inandığını belirtiyor. Burton’ın da dikkat çektiÄŸi üzere, katılımcıların olaydan hemen sonra yazıya döktükleri bilgilerdense, birkaç sene sonra hatırladıklarına güvenmeleri gerçekten merak uyandırıyor. Burton, bunun gurur, inatçılık veya hatayı kabullenememeden kaynaklanmasına ihtimal vermiyor; böyle bir konuda detayları hatırlayamamanın büyük bir "kiÅŸisel zaaf" hissi yaratmayacağına ve dolayısıyla kuvvetli dirence gereksinim duyulmayacağına iÅŸaret ediyor. Rasyonel düşünceyi yanlış veya ilgisiz kılan bir durum olduÄŸuna kanaat getiriyor.
Burton’la birlikte biraz geriye saralım ve 1957’de Stanford’da sosyal psikoloji profesörü olan Leon Festinger’in biliÅŸsel çeliÅŸki (cognitive dissonance) kuramına deÄŸinelim. BiliÅŸsel çeliÅŸki kuramı, kiÅŸinin birbiriyle çeliÅŸen fikirlere ve inançlara sahip olması ya da kendisine dair bildiklerine ters düşen eylemlerde bulunması durumunda rahatsız edici zihinsel bir deneyim yaÅŸadığını ve çatışan fikrinden/inancından kurtulmak yerine, çeliÅŸkiyi minimize ederek ya da kiÅŸisel tutumunda deÄŸiÅŸikliklere giderek çözmeye çalıştığını anlatıyor. Yani hatamızı kabul etmek ve fikrimizi/inanışımızı bir kenara bırakmak yerine, ona tutunmamızı haklı kılacak yeni fikirler/inanışlar ya da tutum geliÅŸtirmeye meyilli oluyoruz. Özellikle, bir fikre/inanışa baÄŸlılığımız arttıkça, aleyhine bilgilerle çevrelenmiÅŸsek dahi, ondan vazgeçmemiz zorlaşıyor. Burton’a göre, kuram, çatışan deÄŸerlerimizle nasıl baÅŸ ettiÄŸimizi anlamaya dair çok deÄŸerli bir katkıda bulunmakla birlikte, irrasyonel fikir/inanışlarımızdan neden vazgeçmediÄŸimizi açıklamada eksik kalıyor.
Burton, çeÅŸitli örneklerle altta yatan daha karmaşık bir mesele olduÄŸuna dikkat çekmeye çalışıyor. Pek çok deneysel çalışmayla gösterilmiÅŸ placebo etkisinin yanı sıra, beyin fonksiyonlarında sorun olduÄŸunda geliÅŸen ağır psikiyatrik durumlarda da bu olgunun varyasyonlarının görüldüğünü ve bunun da “bildiÄŸini hissetme”nin (yahut “haklı hissetme”nin) altında yatan biyolojik mekanizmalara dair ipucu sunduÄŸunu söylüyor. Mesela, beyin hasarı, felç veya demans sonucunda kiÅŸi, bedeninin parçalarının eksildiÄŸine, yok olduÄŸuna ya da fiziksel varlığının sonlandığına, yani öldüğüne dair kuvvetli sanrılar (delüzyonlar) geliÅŸtirebiliyor ve tüm karşıt bilgilere raÄŸmen aksine ikna olmuyor. Somut bilgi ile deneyimlenen içsel bilgi çatışıyor ve neticede hissedilen bilgi galip geliyor.
Özellikle bu son örnek, uç bir örnek gibi duruyor; ancak Burton, biyolojik mekanizmaların rolünü fark etmemiz bakımından çarpıcı olduÄŸunu ifade ediyor. Buna ek olarak, çok önemli bir noktaya deÄŸiniyor ve Neisser’in Challenger çalışmasını iÅŸaret ederek, kendini son derece rasyonel sananlarımızın da biliÅŸsel çeliÅŸkiden payını aldığını hatırlatıyor.
Kaynak
Burton, R. A. (2008). On being certain: Believing you are right when you’re not. New York, NY: St. Martin’s Press.
26.12.2012
Benzer İçerikler :
Önce geçen haftanın bir özetini yapalım: Bir çalışan işyerinden memnun olabilir ama bu onun iş yerine bağlanmasını garantilemez. Aynı şekilde bi...
Geçen hafta ilaç araÅŸtırmalarını yapan bazı araÅŸtırmacıların, “rakamlara iÅŸkence” yaparak istatistikten anlamayanları nasıl kandırdıklarınÄ...
Bir kaç haftadır “Yetkinlikler Meselesi” ile ilgili yazdıklarım deÄŸiÅŸik tepkilere yol açtı. Bunların içinde önemli bir kısmı “kafasını...
Geçtiğimiz hafta, başka pek çok alan için olduğu gibi, hizmet yönetimi alanı için de önemli öğretiler sunan davranış bilimlerinin perspektifinden hizmet...
İlginizi Çekebilir :
Geçtiğimiz hafta hayat arkadaşları arasındaki ilişkiyi merceğimize almış ve bu ilişkinin dostluğa en çok gereksinim duyulan dinamik olduğunu vurgulamıştık. ...
Bilgi çağı diye anılan 21.inci yüzyılda, bilgi edinmek kadar, yanlış bilgi edinmek de mümkün. Psikoloji, günlük hayatımızda var olan bir sürü konu ile ...
Geçtiğimiz iki hafta, sorunları aşmak için takındığımız iki tavır üzerinde durmuştuk. Birincisi; sorunların ortaya çıkmasına yol açan nedenleri araştırmak ve ...
Geçen hafta David Rosenhan’ın bir araÅŸtırmasını özetlemiÅŸtim. Sekiz sahte hasta, yani normal kiÅŸi, akıl hastanesine sanki hastaymış gibi baÅŸ...