Denileni Anlamak
İki haftadır temaları bir biriyle yakından ilişkili iki yazı yazdım. İlkinde temel soru şuydu: Nasıl oluyor da artık savaşlarda sivilleri, çocukları öldürmek savaşın doğal bir parçası olabiliyor? Örneğin 2. dünya savaşında şehirler bombalanabiliyor, Amerika Japonya’ya, yalnızca imal ettiği bombanın kaç kişiyi öldüreceğini görebilmek için atom bombası atabiliyor, onunla yetinmeyip bir ikincisini daha atabiliyor. İsrail sivillerin oturduğu mahalleleri bombalayabiliyor, Hamas veya Hizbullah, dolayısı ile İran veya El Kaide veya Sünni’ler ve Şii’ler aynı şekilde davranabiliyor. Ne oldu da Dünya’nın çivisi çıktı?
Dönüm noktasının, 1. Dünya Savaşı’nı bitirebilmek için Amerika, Fransa ve İngiltere’nin Almanya’ya önce güvence verip sonra aldatmaları ve elini kolunu bağlamaya çalışmaları olduğunu söylemiştim. Size güvenen kişiyi aldatırsanız, yalnızca aldatmakla kalmazsınız, aynı zamanda onun ahlakını da bozarsınız. Temel değerler ve ilkeler değişirse oyunun yani savaşın kuralları da değişir. Böyle bir savaşta da kimse temiz kalamaz dedim.
Buraya kadar zaten bir sorun yok. Ama geçen hafta “Amerika’yı Anlamak” başlıklı bir yazı daha yazdım. Bu yazıyı da “Amerika’nın serbest ticaret yapabileceği, refahını arttırabileceği ve güvenliğini tehdit etmeyen bir coğrafyanın peşinde” olduğunu söyleyerek bitirdim.
Temelde de şöyle bir varsayımda bulunuyordum: Batı başka milletleri sömürerek, yani fakirleştirerek artık zenginleşilemiyeceğini, refahın ancak birlikte kazanmakla mümkün olduğunu anlamış durumdadır. Bu varsayımın doğruluğuna inanmak istiyorum.
Bu sözler benim gibi makul ve bakımlı birinden beklenmeyecek sözlerdi. “Şok oldum, dondum kaldım, ne kadar naif bir adammışsın, sen inanıyor musun bu söylediklerine” gibi ifadelerin arkasından, sıkı bir eğitime tabi tutuldum. Amerika’nın Vietnam macerası, Allende’yi öldürmesi, Güney Amerika’daki rezaletleri, petrol kaynaklarını kontrol altında tutmaya çalışması, İsrail’in orada bulunma nedeninin petrolü sağlama almak olduğu ve daha birçok tarihi veri bana hatırlatıldı.
İşin ilginç yanı, ben yazımda Dünya’nın çivisini çıkaranın, yani Dünya’nın ahlakını bozanın başta Amerika olduğunu zaten söylemiştim. Bu savaşta veya herhangi bir savaşta kimsenin temiz kalamıyacağını, yani Amerika’nın da temiz kalamıyacağını, çözümün yeni bir ahlakın oluşmasına ve uluslararası hukukun yeniden yazılmasına bağlı olduğunu da çok net yazmıştım.
Gerçek ve Yorum
Bu yazıdan sonra aldığım geri bildirimlere çok da şaşırmadım. Çünkü algı psikolojisinden çok iyi biliyoruz: Hepimiz realiteyi, bu durumda yazılı bir metni de, kendi zihinsel haritamızdan, filtrelerimizden, inançlarımızdan süzerek algılıyoruz. Daha doğrusu algımıza yorum mutlaka ekleniyor. Onca “iletişim problemi” niye yaşanıyor ki?
Anlaşılan yazarken de, konuşurken de nasıl yorumlanacağını mutlaka iyi düşünmek gerekiyor. Bu açıdan bakınca, yeteri kadar özen göstermediğimi görüyorum. Örneğin bir taraftan Amerika’nın kendi temel ilkeleri ve ruhuna aykırı uygulamalarını eleştirirken, öbür tarafta seksen yıldır dünyanın bütün pisliklerinin Amerika’ya temizlettirildiğini, Amerika’nın serbest ticaret yapabileceği, refahını arttırabileceği, kendisinin ve ortaklarının güvenliğini tehdit etmeyen bir coğrafyanın peşinde” olduğunu söylüyordum. Okuyucular da bu “çelişkinin” içinden kendi haritalarına uygun bir yorum yaparak çıkıyorlardı.
Amerika’nın kendi temel ilkeleri ile çelişen uygulamalarını kabul etmek mümkün değil. Böyle bakınca dediklerimde bir çelişki yok. Bugün yaşanan sorun; bir tarafta demokrasinin ilkelerini, yani düşünce özgürlüğünü, bireysel hakları, serbest girişimi ve dünya refahının artmasını savunan batı düşüncesi ile, diğer tarafta da yakın zamana kadar Sovyetler Birliği ve şimdi de radikal İslam’ın kendi görüşlerinden farklı hiçbir görüşe, eğilime, davranışa yaşam hakkı tanımamalarıdır. Yani kendi görüşlerini zorla dayatma haklarının olduğuna inanmaları ve bu inançları doğrultusunda davranmalarıdır.
Amerika’nın, Sovyetlerle sorun aşıldıktan sonra Vietnam ile normal ilişkilere geçtiğini, geçmişte aynı yaklaşımı düşmanları olan Almanya, Japonya ve en son Çin’e de sergilediğini, eğer İran ve benzeri ülkeler kendi ideolojisinin dışında başka hiçbir yaşam tarzına izin vermeyen tutumlarından vaz geçecek olurlarsa, Amerika’nın da her zamanki tavrını sergileyeceğini düşünüyorum. Yani geçmişte eski düşmanları olan Almanya, Japonya, Vietnam ve Çin’e yaptığı gibi, Ortadoğu’ya da ciddi sermaye akışına destek olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. “Amerikan ruhu” bunu gerektiriyor. Dünya refahının artması için paranın dönmesi gerekiyor.
Somuta indirgeyecek olursak: Ortadoğu sorunu dönüp dolaşıp, uluslararası hukukla tanınmış olan İsrail devletinin varlığının soruya vurulmasına dayanır. İsrail’in ’67 savaşından önceki sınırlarına, yani uluslararası hukukla kabul edilmiş sınırlarına çekilmesi durumunda İran ve Suriye, dolayısı ile Hamas, Hizbullah ve diğer radikal örgütler savaşı bitirmeye razı olsa zaten sorun hemen biter.
İnsan Kaynakları kavramlarıyla konuşacak olursak; her iki tarafın kendisi için kabul ettiği “performans kriteri” birbirinden çok farklı ve uzlaşılması da mümkün değil. Çünkü görüyoruz ki, sorunun aşılması bu örgütlerin ve ülkelerin varlık nedeninin de ortadan kalkması demek. Bu da yakın gelecekte olabilir gibi gözükmüyor.
Haftaya, uluslararası hayatta izlediğimiz döngülerin yakın ilişkilerde nasıl oluştuğuna değineceğim.
27.08.2006
Benzer İçerikler :
Gallup’un yüksek performans gösteren 8000 yönetici ile yaptığı geniş kapsamlı bir çalışmayı özetlemeyi sürdürüyoruz. Bu aşamada başarılı yöneticilerin...
Önce geçen haftayı bir özetleyelim: 1. Düşük karbonhidratlı gıda rejimlerinde insanlar diğerlerine göre çok daha fazla kilo verdiler, acıkma tetiklenmediği ...
Başarılı bir iş yerinin veya şirketin özellikleri nelerdir diye sorulsa, büyük bir çoğunluk performans seviyesinin çok yüksek, işten ayrılma oranlarının ise...
Bazı okurlar bilirler; bu köşede sıklıkla psikolojik nitelikli ve diğer bilimsel olgulara yer veriyor ve yapılan araştırmalardan faydalanarak bu olguların...
İlginizi Çekebilir :
Bir zaman önce Gallup’un çalışan bağlılığı ile ilgili yaptığı araştırmaları özetlemiştik. Gallup “çalışan memnuniyeti” ve “çalışa...
Önce geçen hafta söylediklerimizi bir özetleyelim: 1. İnandığım şeyin aynı zamanda gerçeği de yansıttığını varsayarım. Yani Kemal’in benden nefret ...
Geçtiğimiz haftalarda, düzenli olarak yapılan egzersizin beyin fonksiyonları üzerindeki olumlu etkisine değinmiş ve öğrenme kapasitesi ile ilişkisinden ...
Figen Hanım büyük bir şirketler grubunda üst düzey yönetici. Yedi yıldır aynı firmada. Herkes onu çok seviyor. Pek çok kişi ona hayran. Yöneticisi aynı zamanda ...