Davranışsal Ekonomi Üzerine - V
Son yazımızda davranışsal ekonomi alanındaki araştırmacıların ekonomi dünyasıyla tanıştırdıkları birtakım olgulardan bahsetmiş ve deneysel çalışmalarına değinmiştik. Bugün de yine ampirik örneklerle edeceğiz.
1980’lerin başında Alman sosyolog Werner Güth tarafından icat edilen “Ültimatom Oyunu” ile başlayalım. Ültimatom Oyunu iki kişilik bir oyun ve biri teklif veren, diğeri ise teklifi değerlendiren iki katılımcı ile gerçekleştiriliyor. Deney kapsamında ilk olarak, katılımcılardan birine belli bir miktar para veriliyor; kişi, deneyin sonunda bu paraya sahip olma hakkını kazanabilir, ancak bunu belirleyen birtakım şartlar söz konusu: (1) Kişi kendisine verilen paranın kendi belirlediği kadarlık bir kısmını araştırmacıların yönlendireceği bir yabancıyla paylaşmak zorunda, (2) toplam para miktarından haberdar olan bu yabancı, kendisine sunulan miktardan memnun kalmazsa, teklifi geri çevirme hakkına sahip ve (3) cevap olumsuz olduğu durumda her iki katılımcı da oyundan eli boş ayrılıyor. Yani teklif veren kişinin oyunun sonunda bir miktar paraya sahip olabilmesi için karşı tarafı da tatmin edecek bir teklifte bulunması gerekiyor.
Bazılarımızın aşina olabileceği bu oyun, yirmi beş yılı aşkın bir süredir, pek çok farklı ülkede, binlerce insanla, çok çeşitli miktarlar üzerine oynandı. En çok sunulan teklif, toplam para miktarının yüzde 50’si. Her zaman yüzde 50’lere ulaşmasa da, çoğu teklif, yüzde 30’un üstünde. Teklifi değerlendirenlerin ise yalnızca çok azı yüzde 20’nin altındaki tekliflere olumlu cevap veriyor. Çoğu yüzde 30’un altındaki tüm teklifleri reddediyor. Yüzde 50’nin altındaki tüm teklifleri reddeden katılımcılar da mevcut. Tüm bu sonuçlar, geleneksel ekonomi yaklaşımının varsayımları ile ters düşüyor; çünkü eğer geleneksel yaklaşımın savunduğu rekabetçi denge (competitive equilibrium) modeli gerçeği yansıtsaydı, sıfırın üstündeki her teklif kabul olurdu. Davranışsal ekonomi ekolünün vurguladığı üzere, bu durumda kararımızı etkileyen, para için duyduğumuz bencil arzu değil, adaletle ilişkili kuvvetli içgüdülerimiz.
Bir örnek üzerinden gidelim. Avusturalyalı ekonomist Lisa Cameron, Ültimatom Oyunu’nu Endonezya’da çok yüksek meblağlar üzerinden oynadı. Teklif veren kişiye sunulan miktarın, katılımcıların üç aylık gelirlerine karşılık geldiği dahi oluyordu. Bu denli yüksek miktarlara rağmen deney kapsamında yüzde 25’in altındaki tüm teklifler geri çevrildi. Hatta yüzde 30’un üstünde olup reddedilen teklifler bile vardı. Katılımcıların maddi çıkardan ziyade başka bir unsurun etkisiyle hareket ettikleri aşikardı.
Ültimatom Oyunu’nda pek çok katılımcının sunduğu miktarın yüksek olması, yalnızca teklifi değerlendirenlerin değil, parayı paylaşanların da başka faktörlere bağlı olarak hareket ettiklerini düşündürdü. Teklif verenlerin, değerlendirenlerin adil olmayan bir miktarı reddedebileceklerini öngörerek, kazançlı ayrılmak için yüksek tekliflerde bulundukları hipotezini elemek için, bir başka deney, “Diktatör Oyunu” dizayn edildi. Diktatör Oyunu’nda katılımcıların kendilerine sunulan parayı geri çevirme hakları bulunmuyor; teklif veren, dilediği miktarı sunmakta özgür, her şekilde kazançlı ayrılıyor ve kazancı yalnızca kendi kararına bağlı. Bu oyunda paylaşım ortalamasının daha düşük olduğu ve bazı insanların karşı tarafa hiçbir şey vermediği görüldü; dolayısıyla maddi çıkarın payı olabildiği biliniyor. Ancak, katılımcıların çoğu, zorunlu olmadığı halde, karşı tarafa önemli miktarlar vermeye ve üstelik birçoğu da parayı eşit şekilde paylaştırmaya devam ettiler; dolayısıyla adaletle ilişkili içgüdülerimizin de çok büyük bir payı olduğu ortada.
İki davranışsal ekonomist Ernst Fehr ve Klaus Schmidt’in modifiye ettiği “Toplumsal Fayda Oyunu” (Public Good Game) da adaletle ilişkili içgüdülerimizi ve adil olmayan durumlarda kendi kazancımıza ters düşme pahasına karşı tarafı cezalandırmaya yönelik tavrımızı ortaya koyan bir başka örnek. Bir grup katılımcıyla gerçekleştirilen bu deneyde her katılımcıya eşit miktarda para veriliyor; katılımcılar bu parayı kendileri ve toplanıp herkese eşit şekilde bölüştürülecek olan ortak hesap arasında pay ediyorlar. Birbirinden uzak bilgisayarların başında oturup ardışık turlar halinde oynayan katılımcılar, her turda yeniden para alıyorlar. Herkes kimin ortaya ne kadar koyduğunu görebiliyor ve tur sonunda, istediği oyuncuyu kurallarla belirlenmiş olan bir miktar parasını keserek cezalandırabiliyor. Ancak bir şart var: Kendisi de yine kurallarla belirlenmiş (daha az) olan bir miktardan feragat etmek zorunda. Yani başkasını cezalandırabilmek için kendisinin de kaybetmeye razı olması gerekiyor. Şaşırtıcı gelebilir ama pek çok katılımcı buna razı oldu.
Tabi ki bu deneyler ekonomik yaşamın kendisi gibi doğal değil ve bu sebeple geleneksel yaklaşımın “yapay”lık eleştirisine maruz kalıyor. Ancak gündelik yaşantımızda sıklıkla benzer durumlarla karşılaşabiliyoruz ve bu deneyler bu tip durumlardaki davranışlarımızın anlaşılabilmesi için imkan sağlıyor; insanın gerçekte nasıl olduğuna dair ışık tutuyor.
Haftaya yeni konularla devam.
Kaynak
- Lunn, P. (2010). Basic Instincts: Human nature and the new economics. London, UK: Marshall Cavendish Business.
10.08.2011
Benzer İçerikler :
Bayağı bir yıllar önce, seanslarda danışanlar burcumu sormaya başladılar. Önceleri umursamadım. Oğlak, dedim geçtim. Zamanla burcumun pek de makbul bir burç ...
Bu yazı dizisinde size mutluluğu belirleyen evrensel 5 faktörden söz ederek yola çıktık. Geçen hafta kariyerinizden kaynaklanan mutluluktan söz ettik. ...
Bir süredir, bir “korku kültürü”nde yaşadığımızdan, korkunun yaşamlarımız üzerinde çarpıcı bir belirleyiciliği olduğundan bahsediyoruz. Önce, son ...
Bir süre önce yemek, kilo alma, zayıflama ve bütün bunların etrafında oluşan, bütün dünyada devasa boyutlara ulaşan ve içine ilaç şirketlerind...
İlginizi Çekebilir :
Önceki haftalarda, yetişmenin ve her tür çevresel unsurun önemini vurgulayan epigenetik yaklaşım perspektifinden zihin ve beden ilişkisini konu etmiştik....
Son yazımızda, iyimser ya da kötümser olmamızın iş yaşamında, okulda, yakın ilişkilerde, ruh sağlığında ve genel olarak sağlıkta çok şey fark ettirdiğini...
Birkaç haftadır görece yalın, tasarımı ve uygulaması basit, çalışan ve sonuç alınan, araştırmaya dayanan bir yönetim modelinin temel dayanaklarını paylaştık ve ...
Genellikle sorulur: Nasıl oluyor da bir Hizbullah üyesi evinin bodrumunda bir insanı işkenceyle öldürüp, parçalara ayırıp gömüyor, sonra da, hiç bir şe...