Davranışsal Ekonomi Üzerine - III
Geçtiğimiz hafta, ekonominin nasıl işlediğine dair geleneksel teoriler ile öznel deneyimlerimiz arasındaki farklılığa dikkat çekmiş, bu farklılığın birçoğumuzun sandığından büyük bir bedeli olduğunu dile getirmiştik. Gerek bireysel gerek toplumsal boyutta, ekonomik yaşamımızın çarpıcı biçimde etkilendiğini, günlük konuların ötesinde, fiyaskoyla sonuçlanan, yıkıcı iş ve yatırım kararlarına sebep olabildiğini ve bu olumsuzlukların büyük ölçekte, geniş toplumda yaşandığını paylaşmış, geleneksel teorilerin, sistemi uygun biçimde açıklayamamasının ekonomik kriz üzerindeki rolünü tartışmıştık.
Daha önce, davranışsal ekonomi ekolünün, bilimsel çalışmalara dayanarak, geleneksel ekonomi yaklaşımının kabul ettiğinin aksine, insanın yalnızca ve daima rasyonel, materyalist, bencil ve tüm ekonomik olanakları bilen bir varlık olmadığını ortaya koyduğunu belirtmiştik. Bu doğrultuda veri sunan pek çok anket, gözlem ve deney var. Yine de gelin, bir de kendi tecrübelerimizi gözden geçirelim: Uzun vadede hayatımızı etkileyecek olan, o mühim ekonomik kararları alırken gerçekten de hep rasyonel, materyalist, bencil ve tüm ekonomik olanaklar hakkında kusursuz bilgi sahibi miyiz? Örneğin, her birimiz yapacağımız işi seçebiliyor muyuz veya başka bir deyişle hepimiz böyle bir lükse sahip miyiz? Eğer seçebiliyorsak, seçimlerimiz her zaman bu niteliklere mi bağlı oluyor? Yahut eğitimimize devam etmeye veya daha ileri bir eğitime yatırım yapmaya karar vermemizde etkili olan unsurlar, bu niteliklerimizden mi ibaret? Bir iş kurmayı veya geliştirmeyi seçmemizi veya seçmememizi belirleyen hep bu özelliklerimiz mi? Nerede ya da kimlerle yaşayacağımızı öncelikle bunlara göre mi seçiyoruz?
Gerçek şu ki ekonomik yaşamımız, geleneksel ekonomistlerin varsaydığından çok daha fazla faktörle ilişkili. Rasyonel, bencil ve materyalist olmak insana has. Ancak insana ait başka pek çok özellik de var. Üstelik hiçbir özellik herkeste aynı seviyede bulunmuyor; belli bir standart yok. Dolayısıyla ekonomik yaşamımız her ne kadar belirli zamanlarda ve belirli ölçülerde bu niteliklerimizden etkilense de, bu niteliklerin hiçbiri yaşamımızı tümüyle belirleme gücüne sahip değil. Bir örnek üzerinden gidelim:
Geleneksel ekonomi yaklaşımına göre, bir kişinin, bir diğerinden daha fazla kazanmasının sebebi, kişisel becerilerinin onu daha üretken bir çalışan yapması. Başka bir deyişle, bu anlayışa göre, toplumdaki gelir dağılımı ilk olarak üretkenlik dağılımına bağlı. Oysa araştırmalar gösteriyor ki maaş miktarı; sosyal bağlantılar, aile yapısı, eğitim kurumlarına erişim olanağı ve hatta şans gibi başka pek çok faktörden de önemli ölçüde etkilenebiliyor. Altını çizmekte fayda var; bu araştırmalar, üretkenlik ile maaş miktarı arasında bir bağlantı olmadığını öne sürmüyor, başka etkenlerin de mevcut olduğunu vurguluyor ve varsayılan üretkenlik-maaş ilişkisinin abartıldığına işaret ediyor.
Önceki yazılarımızda, geleneksel ekonomi yaklaşımının insanı standardize ettiğini dile getirmiştik. İnsana dair bir tanımı var ve bu tanım, insanı son derece “öngörülebilir” kılıyor. Halbuki yalnızca kendi tecrübelerimize dayanarak bile öngörülebilir olmadığımızı söylemek mümkün. Çoğu kez başkaları, onlardan beklediğimiz gibi davranmıyor ve aynı şekilde pek çok defa biz de başkalarının bizden beklentileriyle uyumlu hareket etmiyoruz. İnsan, geleneksel yaklaşımın kabul ettiğinin aksine, çok fazla belirsizlik barındıran bir varlık. Bununla paralel olarak ekonomik yaşam da pek çok belirsizlikle dolu. Davranışsal ekonomiye göre, ekonomik yaşamın özü olan ticaret, bir matematiksel formül gibi basit ve net değil. Her bir alışverişin başarılı olacağının garantisi yok; ortaya çıkabilecek pek çok problem var. Sinirbilim ve ekonomi alanlarında uzman, yazar Pete Lunn bu problemleri şöyle gruplandırıyor:
A. Alışverişle ilgili ilk yargımızı etkileyen unsurlar:
- Şans/Şanssızlık (Örneğin, iyice araştırıp otoriteler tarafından en uygun bulunan markayı belirledikten sonra, şans eseri, seriye ait kusurlu bir ürünün seçilmesi)
- Hatalar (Örneğin, satın alınan bir nesnenin kutusunun üstündeki küçük harflerle yazılmış uyarı notunun okunmaması)
- Sürprizler (Örneğin, kişinin, bir işe girdikten sonra, işin sandığından farklı olduğunu anlaması)
- B. Alışveriş ortamıyla ilgili unsurlar:
- Karşı tarafın dürüst davranmaması (Örneğin, alışveriş halinde olunan kişinin ürünü/hizmeti alıp ücretini ödememesi)
- Karşı tarafın koşullar gereği daha fazla bilgi sahibi olması (Örneğin, karşı tarafın konuya istinaden otorite figürü sayılması veya işi daha iyi bilmesi sebebiyle kişinin manipüle edilmesi)
- Takip eden olaylar (Örneğin, başarılı bulunan bir şirketten hisse alınması sonrasında şirketin geleceğini ilgilendiren, öngörülemeyen olumsuz olayların gerçekleşmesi)
Haftaya davranışsal ekonominin şaşırtan bilimsel çalışmalarından örneklerle devam edeceğiz.
Kaynak
- Lunn, P. (2010). Basic Instincts: Human Nature and the New Economics. London, UK: Marshall Cavendish Business.
- Ariely, Dan (2010). Akıldışı ama Öngörülebilir. Optimist Yayın Dağıtım. 28.07.2011
Benzer İçerikler :
Geçen hafta yazımızda 1 Mayıs “katliamında”, daha doğrusu 12 Eylül’e giden yolda mağdur olanların pek de öğle sütten çıkmış akkaşık...
İkna, yaklaşık yarım yüzyıldır bilimsel olarak çalışılan bir psikolojik olgu. Ancak, ilgili araştırmalar henüz akademik camianın dışına pek çıkabilmiş değil. ...
Geçen haftaki yazımızda geleneksel ekonominin genellemeleriyle insanı standardize ettiğinden ve “öngörülebilir” varsaydığından, bu yaklaşıma meydan ...
Geçen hafta, yönetimlerin ve yöneticilerin, çalışanların yetenekleri ve güçlü yanlarına odaklanmaları gerektiği üzerine yazdıkça, özellikle anneleri...
İlginizi Çekebilir :
Düzenli egzersiz yapan insanlara sorduğunuzda, “iyi hissettiriyor, stres atıyorum, endorfin (bedenin salgıladığı morfin) salgılanıyor, kalbimi ...
Geçtiğimiz hafta, dış kaynakların etkisiyle oluşan, yoğun biçimde içselleştirilmiş ve makul sınırları olmaksızın yaygınlaşmış korkulardan söz etmiş; bir ...
Birkaç haftadır, anadilin çeşitli bilişsel faaliyet ve süreçlerimizi etkilediğinden bahsediyor; dünyayı nasıl algıladığımızın, nasıl düşündüğümüzün, nelere ...
Son iki hafta “hayatta dayanıklı olma” üzerinde durduk, kaldığımız yerden de devam ediyoruz. Ama önce bir özet: Deprem, kaza, iş kaybı gibi çok ...