Çekim Meselesi
Bazı okurlar bilirler; bu köşede sıklıkla psikolojik nitelikli ve diÄŸer bilimsel olgulara yer veriyor ve yapılan araÅŸtırmalardan faydalanarak bu olguların baÅŸta çevresel; aile dinamikleri, sosyokültürel koÅŸullar, sosyoekonomik durum gibi yaÅŸam kalitemizi ilgilendiren etkenlerle ilgili ve biyolojik olmak üzere çeÅŸitli açıklamalarını konu ediyoruz. Bugün de yine belli bir yaklaşım perspektifinden ilgi çekici bir konuyu ele alacağız. Muhtemelen birçoÄŸumuzun “bilimsel” olarak deÄŸerlendirmediÄŸi; bununla birlikte, özellikle yakın dönemde, evrimsel ve nörobilimsel yaklaşımların katkılarıyla bilimsel literatürde epey yer edinen, kiÅŸilerarası çekim meselesi üzerine konuÅŸacağız.
Devam etmeden önce bir parantez açmak istiyoruz: Herhangi bir olgu üzerine düşünürken ya da tartışırken pek çok farklı yaklaşımın sunduğu değerli açıklamalar olduğunu akılda tutmak çok önemli. Bugün kişilerarası çekimin yalnızca nörobilimsel açıklamalarından bahsediyor olsak da niyetimiz, var olan alternatif açıklamaların geçerliliğini yadsımak değil; anlamlı pek çok başka açıklamanın daha bulunduğunun bilincindeyiz. Kimi zaman birbirine karşıt argümanlar olarak sunulan açıklamaların birçoğunu, birbirini destekleyici, tamamlayıcı açıklamalar olarak düşünmenin daha faydalı olduğuna inanıyoruz.
AÅŸk ve iliÅŸkiler, sıklıkla tinsellikle baÄŸdaÅŸtırılır; popüler kültür “ruh eÅŸini” bulmaya, “O’nu” bulmaya dair inanış ve özlemler ve “gerçek aÅŸk” kavramlarıyla bezelidir. Bu sebeple, “aÅŸk meÅŸk” mevzularını bilimsel bir perspektiften, hele ki nörokimyasal özelliklerle iliÅŸkili olarak düşünmek çok yabancı gelebilir. YaÅŸadığı aÅŸkın maneviyatından sıyrılmasından endiÅŸe eden okuyuculara bu yazıyı okumaya devam etmemeleri önerilir.
Helen Fischer adlı bir biyolojik antropolog var. Rutgers Ãœniversitesi Antropoloji bölümünde araÅŸtırma profesörü olan Fischer, farklı kültürlerde, evrimsel ve nörobilimsel yaklaşımlarla; cinsellik, tek-eÅŸlilik, aldatma, boÅŸanma, beyindeki cinsiyet farklılıkları, romantik aÅŸkın nörokimyası gibi alanlar üzerine çalışıyor ve yazıyor. AraÅŸtırmaları, geleneksel aÅŸk anlayışına, cinselliÄŸe, iliÅŸkilere ve kiÅŸiliÄŸe dair birbirinden ilginç önermeler sunuyor. Fisher’ın kimi çalışmalarının altmışa yakın farklı kültürü ve on binlerce kiÅŸiyi kapsadığını vurgulayalım; gerek örneklemin geniÅŸliÄŸi gerekse kültürlerarası olma özelliÄŸi, çalışmaların bilimsel deÄŸerine iÅŸaret ediyor.
Fischer, en son yaptığı çalışmalardan birinde, beyin kimyasalları ile kiÅŸilerarası çekim arasındaki iliÅŸkiyi inceliyor. Sonuçlar çarpıcı: Fischer’a göre, kime ilgi duyulduÄŸu, psikolojik, sosyokültürel, ailevi ve diÄŸer çevresel etkenlerden çok daha fazlasına baÄŸlı; beyin kimyasalları, kimin kime çekildiÄŸini etkiliyor. Gelin, biraz açalım: Fischer, insan kiÅŸiliÄŸinin, büyük ölçüde, beyindeki dopamin, serotonin, testosteron, ve östrojen kimyasalları tarafından temsil edilen dört nörokimyasal sistemin faaliyetinden etkilendiÄŸini öne sürüyor ve farklı “biyodavranışsal sendromları”, yani farklı kiÅŸilik tiplerini belirleyen nörokimyasal bazların bazılarını bulduÄŸuna inanıyor. Dopamin, serotonin, testosteron, ve östrojen hepimizin bedeninde bulunan kimyasallar, ancak her birinin seviyesi kiÅŸiden kiÅŸiye deÄŸiÅŸiyor. Fischer’ın 28.000 katılımcıyla yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre, bedenimizde hangi kimyasalın baskın olduÄŸu, kiÅŸiliÄŸimizi biçimlendirerek, hangi kimyasalın baskın olduÄŸu kiÅŸiliÄŸe sahip kiÅŸilere çekim duyduÄŸumuzu etkiliyor.
Peki, hangi kimyasal, kiÅŸiliÄŸi nasıl etkiliyor? Fisher’a göre, dopamin bakımından baskın kiÅŸiler; yenilik arayan, meraklı, yaratıcı, liberal, iyimser, zihinsel bakımdan esnek ve cömert kiÅŸilik özelliklerine sahip oluyorlar. Serotonin bakımından baskın kiÅŸiler; sakin, sosyal, vicdanlı, duyarlı, istikrarlı, gerçek-odaklı, sadık, geleneksel, koruyucu ve tedbirli kiÅŸilik özelliklerine sahip oluyorlar. Testosteron bakımından baskın kiÅŸiler; analitik düşünen, mantıklı, duygularını saklayan, kararlı, hırslı, rekabetçi kiÅŸiler oluyorlar. Östrojen bakımından baskın kiÅŸiler ise bütüncül düşünen, dil ve sosyal becerileri geliÅŸmiÅŸ, duygularını ifade eden, sezgileri ve hayal gücü kuvvetli, farkındalığı yüksek, kendini ve baÅŸkalarını anlamak için çabalayan kiÅŸiler oluyorlar.
Yapılan araştırmada katılımcılara sorulan soruların bir kısmı, kişilik yapısını belirlemeye yönelik, diğer bir kısmı ise çeşitli kimyasalların belirgin olduğu kişilerde saptanan diğer özellikleri test ederek kimyasallarla kişilik yapısı arasındaki ilişkiyi doğrulamak amacıyla bulunuyor. Örneğin, kişilere, işaret parmakları ve yüzük parmaklarının birbirine oranı soruluyor; çünkü ana rahminde daha çok testosterona maruz kalan kişilerin yüzük parmaklarının işaret parmaklarından uzun, daha çok östrojene maruz kalan kişilerin ise işaret ve yüzük parmaklarının eşit boyda olduğu biliniyor.
Peki, kim, kime çekiliyor? Halk arasında, kimileri, benzer kiÅŸilerin, kimileri ise zıt kutupların birbirini çektiÄŸine inanır. Akademik çevrelerde de durum farklı deÄŸildir. Fischer’ın çalışmasına göre ise, kimin kime çekildiÄŸi de kiÅŸiden kiÅŸiye deÄŸiÅŸiyor. Dopamin ve serotonin baskın olduÄŸu kiÅŸiler, kendileri gibi olandan hoÅŸlanırken, testosteron ve östrojenin baskın olduÄŸu kiÅŸiler, karşıtlarına çekiliyorlar.
Aslında çekime dair bu nörokimyasal açıklamaları yadırgamamak gerek; aÅŸkın kimyayla ilgili olduÄŸunu az mı söylemiÅŸ ya da duymuÅŸuzdur? MeÄŸer “aÅŸkın kimyası” bir metafordan daha fazla bir ÅŸeymiÅŸ. "Kimyamız tutmadı" boÅŸuna günlük dile yerleÅŸmemiÅŸ.
Kaynak
Cooper, G. (2009). Who’s attracted to whom. Psychotherapy Networker, 33(1), 19-20.
12.10.2012
Benzer İçerikler :
Geçtiğimiz hafta, iki dillilik/çok dillilik ve beyin gelişimi üzerine konuşmuş, iki dil öğrenerek yetişmenin birtakım bilişsel becerilerin gelişimine belirgin ...
Geçen hafta tüm kültürlerde ortak, evrensel duygu ve davranış özelliklerinden söz edebilir miyiz diye sorduk. Bu soru önemliydi çünkü eÄŸer insan davranışınÄ...
Nedeni Yanlış Anlamak! Birkaç haftadır size zihnimizin oynadığı oyunlardan söz ediyorum. Son olarak, geçen hafta sizlere insanların sebep-sonuç ilişkileri ...
Bir zaman önce Gallup’un çalışan baÄŸlılığı ile ilgili yaptığı araÅŸtırmaları özetlemiÅŸtik. Gallup “çalışan memnuniyeti” ve “çalışa...
İlginizi Çekebilir :
Son yazımızda, iyimser ya da kötümser olmamızın iş yaşamında, okulda, yakın ilişkilerde, ruh sağlığında ve genel olarak sağlıkta çok şey fark ettirdiğini...
Pek çoÄŸumuz hatırlarız; küçükken doktora gitmek hiç kolay iÅŸ deÄŸildi. “Korkutucu” aletler, can yakabilen iÅŸlemler, tadı acı ilaçlar... Bir çocuk...
1999 Marmara Depreminden sonra bölgeye giden meslektaşlarımız çok ilginç bir durumla karşılaşmışlardı. Aslında bu, hiç beklemediğimiz ya da bizi çok şaşırtan ...
Efendim hayat biter ihanetler bitmez. Söz, bugün bu dosyayı kapatıyoruz. Bugün, aldatayım derken kendimizi nasıl yakalatıyoruz meselesini...