Emre Konuk

Çarşının Kuralları 2

Geçen hafta, ilişkilerde sosyal normlarla çarşının-pazarın normlarını karıştırmanın ilişkileri nasıl zedeleyebildiği üzerinde durmuştuk.

Araştırmacı Dan Ariely soruyu şöyle sormuştu: Neden severek yaptığımız ve mutlu olduğumuz şeyler karşılığında para verilince kendimizi kötü hissederiz? Kötü hissederiz çünkü hepimiz aynı anda iki farklı dünyada yaşarız: Birinde yakınlık ve sıcaklık içeren isteklerin yer aldığı  sosyal normlar yürürlüktedir ve hemen bir karşılık beklenmez.

Diğerinde ise kuralları çarşı-pazar belirler: Ücretler, fiyatlar, kiralar, faizler, maliyetler, satışlar, karlar kesin hatlarla belirlenmiştir. Pazar ilişkisinde paranızın karşılığını alırsınız ve daha fazlasını da beklemezsiniz.

Ariely deneylerinde katılımcılardan bir konuda yardım istiyor. Her seferinde 10 dolar alanlar ve gönüllü katılanlar yardım etmeyi kabul ediyorlar. Az para alanlar ise ya reddediyor ya da düşük performans gösteriyor. Yani ilişki, pazar ilişkisi ya da sosyal ilişki olarak tanımlandığında mesele yok. Ama düşük bir ücret teklif edildiğinde insanlar bunun para ilişkisi mi, yoksa insani bir ilişki mi olduğuna karar veremiyorlar. Yani normlar karıştığında kafa da karışıyor.
Ariely iki uyarıda bulunuyor:

1. Sosyal normlara pazar normlarını uygulama, ilişkiyi zedelersin tamir etmekte de çok zorlanırsın.

2.  Arkadaşından yardım talep et ama suyunu çıkarma. Kullanıldığını düşünür.

Biz Bir Aileyiz

Sosyal normlarla pazar normlarının dengelenme ihtiyacı iş dünyasında daha da önem kazanıyor. Yakın zamanlara kadar iş hayatında  9-5 mantığı hakimdi. “Söyleneni yapar” paramızı alırdık. Akşam iş yerimden çıktığım anda da, ruhum ve bedenim bana aitti. Bu, pazar normlarının hakim olduğu bir ilişkiydi ve böyle olduğu sürece mesele de yoktu.

Ancak zaman içinde şirketler çalışanlarıyla ilişkilerini derinleştirmenin avantajını gördüler. “Mesai saati” ile “mesai saati dışındaki zaman” birbirine karıştı. İşyerimiz bizden yolda giderken de, yıkanırken de, çocuğumuzla oynarken de işimizi düşünmemizi bekler oldu. Çalışanla ilişkiyi pazar ilişkisinin dışına taşırıp, sosyal norm temelinde yürütmenin en başta gelen avantajı; çalışanın çok daha fazla çaba harcıyor olması, işyerine duygusal olarak bağlanması, daha başarılı olmak istemesi oldu. Bütün bunların, iş sonuçları söz konusu olduğunda çok ciddi farklar yarattığı görüldü.

Bu yaklaşımı en iyi “biz bir aileyiz” değişi dile getirir. Ancak şirketlerin unutmaması gereken şey; ailenin kısa süreli bir “proje” olmadığıdır. Aile ilişkisi; derin doyumlar, yoğun duygusal bağlar, ciddi sorumluluklar, karşılıklı yardımlaşma ve destek, kollama, koruma, geleceği planlama, gelişime katkı ve daha pek çok unsuru içerir.

Şirketler çalışanlarıyla bir aile ilişkisi kurmak istediklerini, yani ilişkilerde sosyal normlara ağırlık verdiklerini dile getirdiklerinde, bunun duruma göre değişmeyen, istikrarlı bir “yönetim anlayışı” olduğunu göstermek zorundadır. Eğer benden çoluğumu çocuğumu ihmal edip bir işi yetiştirmem isteniyorsa ve bunu da tam verim ve isteyerek yapmam bekleniyorsa, benim de yeri geldiğinde benzer bir beklentim olabileceğinin kabul edilmesi gerekir.

Çalışan bağlılığı yüksek iş birimlerinde çalışan kişilerle yaptığımız görüşmelerden bu beklentilerin neler olabileceğini her zaman çıkarmak mümkün olabilir. Yalnızca gidip sormak yeterlidir. Bu cevaplar, yöneticilerin ekipleriyle ilişkilerini düzenlemede ve onların işyerlerine bağlılıklarını artırmada en iyi yol göstericidirler.

Birkaç örnek:

Müdürüm düğünde Mercedes’ini verdi.
Çocuğum sınıfta hep birinci oluyordu. Bilgisayar aldılar. Oturdum ağladım.
Evlendiğimde üç gün Sheraton’da balayı yaptık.
Eşim trafik kazası geçirdi. En iyi doktoru buldular ve ameliyat ettirdiler.
Çocuğuma burs verip Avusturya’ya eğitime yolladılar.
Geldiğim yeri yöneticime borçluyum.
Bir aile olmak kolay iş değil.

Kaynaklar:

James Heyman, Dan Ariely, “Effort for Payment: A Tale of two Markets”. Psychological Science (2004)
Dan Ariely, “Predictably Irrational”. Harper Collins (2008)
11.05.2008

Benzer İçerikler :

Rekabet Statü ve Kıyaslama Üzerine 2

Geçen hafta cevabını arayacağımız bir soru sorduk: Yarışmaya, statüye ve kıyaslamaya odaklanmayan bir yaşam düşünülebilir mi? Başarıyı; kıyaslamanın, yarışın ...

Müşteri Bağlılığı - IV

Geçtiğimiz haftalarda müşteri bağlılığı konusunu ele almış; bağlılığı sağlamanın püf noktalarından biri olan minimum müşteri eforu stratejisinden bahsetmiştik. ...

Dostlara Dair II

Geçen hafta dostluk ilişkilerinin önemini vurgulamış, yaşantımızda büyük rolleri olduğundan bahsetmiştik. Hepimizin birkaç yakın arkadaşa ihtiyacı olduğunu ...

Stres

Tahminlerimize göre, başlık “stres” olunca, ilk akla gelen, stresin fiziksel sağlığa ilişkin olumsuz etkileri. Ancak bugün, çok önemli olsa da...

İlginizi Çekebilir :

İnsanları Neler Mutlu Etmez

Aralık'ın ortasında bu köşede “Mutluluk Satın Alınabilir mi” başlıklı yazıda, ekonomik refahla mutluluk arasındaki ilişkiyi irdelemiştim. ...

Dayanıklılık 3

Son iki hafta “hayatta dayanıklı olma” üzerinde durduk, kaldığımız yerden de devam ediyoruz. Ama önce bir özet: Deprem, kaza, iş kaybı gibi çok ...

Dostlara Dair V

Geçen hafta iş yerinde dostluk ilişkileri konusunu ele almıştık. Kısaca hatırlatacak olursak, iş yerinde gerçekten yakın bir arkadaşa sahip olmanın kişiye pek...

İnsanın Doğası 5

Geçen hafta insan canlısının ortak paylaştığı ihtiyaçlardan kalkarak, liderler ve yöneticilerin çalışanlarıyla ilişkilerini yönetebilecekleri kısa bir ...