Emre Konuk

Akıldışının Cazibesi - Son Söz

Bildiğiniz gibi, bir süredir, insanın irrasyonel tarafı üzerine konuşuyor; sıklıkla inkar edilen bu yönümüzün, hayatımızdaki yansımalarına değiniyor ve çeşitli örneklerle neden, ne zaman ve nasıl irrasyonel davrandığımızı ve bunun sonuçlarını irdeliyoruz. Haftalar boyunca pek çok farklı başlık üzerinden tartıştık; niyetimiz, sohbetimizin gerek bireysel gerekse toplumsal boyutlarda, irrasyonel tarafımız ile yüzleşmemize ve nihayetinde kendimizi daha iyi tanıyarak edindiğimiz içgörüyü, hayatlarımızı iyileştirmek için kullanmamıza aracılık etmesiydi. Bu sebeple, bugün, son olarak, bunca zaman neden bahsettiğimizi özetlemekte fayda olduğunu düşünüyoruz.

Öncelikle, Davranışsal Ekonominin savunduğu doğrultuda insanın doğası gereği  irrasyonel bir varlık olduğunu; geleneksel ekolün varsaydığının aksine, çoğu zaman, davranışlarının, kar maksimizasyonu veya herhangi bir kişisel çıkardan önce başka ihtiyaçlardan etkilendiğini hatırlayalım. Hayatımızın pek çok alanında mantığa aykırı biçimde hareket ediyoruz; iş hayatımızda, aile içinde, arkadaşlar arasında, kişisel dünyamızda, sıklıkla, mantıkla örtüşmeyen davranışlarda bulunuyoruz.

Mantıksız dahi olsa her davranışın, kendisini itekleyen ve şekillendiren birtakım güçler sebebiyle oluştuğunu; bilinç dışı bu unsurların farkına varmanın, kişisel gelişimimize fayda sağlayacağını, hayatımız üzerindeki kontrolümüzü arttıracağını, hayatımızı iyileştirmemize yardımcı olacağını vurgulamıştık. Başka bir deyişle; farkındalık aracılığı ile yaşantımızda kritik yeri olan ilişkiler, sağlık, güvenlik, kaynaklar, para ve pek çok çeşitli unsur üzerinde etkinliğimizi arttırmak mümkün.

İrrasyonalitenin, birçok defa, çoğumuzun farkında olmadığı, olumlu bir yönünün de bulunduğuna dikkat çekmiştik. Örneğin, bazen yeni ortamlara adapte olmamıza, bazen diğer insanlara güvenmemize, bazen birilerini sevmemize, bazen yaptığımız işten keyif almamıza yarıyor. Yani, akıldışının beklenmedik bir “cazibesi” var.

İrrasyonalite ile ilişkili olarak, kişisel emeğe ve düşünsel üretimlere dair oluşan aidiyet ve bağlanma duygularından ve duygusal tatminden; fiziksel adaptasyondan; hedonik adaptasyondan; empati ve yardım etme davranışından bahsetmiş ve irrasyonalitenin her birindeki rolüne ve etkilerine değinmiştik. Tüm konuştuklarımızı düşünerek, şu genel çıkarımlarda bulunabiliriz: Pek çok irrasyonel yatkınlığımız var. Çoğu zaman, bu yatkınlıklarımızın bizleri nasıl etkilediğini fark etmiyor ve dolayısıyla, davranışlarımızı belirleyen unsurların neler olduğunu tam olarak anlamıyoruz. Hatalar, zaman ve emek israfı, maddi kayıplar ve hayal kırıklıkları ile karşılaştığımızda, işlerin neden ve nasıl bu durumlara vardığını bilemiyoruz. Bu sebeple, sezgilerimizi ve bireysel ve toplumsal alışkanlıklarımızı birer gerçeklik olarak doğrudan kabul etmek yerine, sorgulamamız gerekiyor. Sorgulayarak, kendimizi tanımak, güçlü ve zayıf yönlerimizi anlamak, hayatımıza dair neden-sonuç ilişkileri kurmak ve böylelikle istediğimize daha yakın sonuçlar elde etmek mümkün. Bu, bireysel yaşantımızdan, iş dünyasına ve toplumsal yaşama, her alan için geçerli.

İrrasyonel tarafımız mevcut olmakla birlikte, tabi ki, hiçbirimiz, her daim irrasyonel değiliz; rasyonel becerilerimizi inkar etmek söz konusu olamaz. Dikkat çekmek istediğimiz; geleneksel/ana akımların varsayımlarının ve öğretilerinin aksine, yalnızca ve daima rasyonel olmadığımız. Davranışçı ekollerin savunduğu üzere, rasyonalite-irrasyonalite, bir spektrum olarak düşünüldüğünde, insanoğlu, irrasyonele, tahayyül ettiğinden çok daha yakın. Ancak, bunu tamamen olumsuz bir bilgi olarak değerlendirmediğinizi, “akıldışının cazibesini” fark edebildiğinizi umuyoruz; çünkü bize özgü bu akıldışı davranışlarımızın bazıları, aslında aynı zamanda, bizi insan kılan müthiş özelliklerden. İrrasyonel tarafımız sayesinde başkalarına değer verebiliyor, güvenebiliyor, başkalarını sevebiliyoruz. İrrasyonel tarafımız sayesinde, emek verdiğimiz işten keyif alabiliyor ve düşünsel üretime yatırım yapabiliyoruz. İrrasyonel tarafımız sayesinde, milyonlarca uyarana ve milyonlarca duruma adapte olabiliyoruz.

Cazip tarafları düşünüldüğünde, irrasyonel olmak, üstesinden gelinmesi gereken bir durum değil. Başka bir deyişle, bizi yöneten ilke, “mükemmel” biçimde rasyonel davranabilmek için çaba sarf etmek olmamalı. Ne mi olmalı? İrrasyonel tarafımıza dair işe yarayan ve yaramayan ne varsa farkına varmak, mantığa uygun davranmadığımız durumları bilmek ve sınırları aşmaya çalışmak, ama aynı zamanda bu “kusur”umuzun sağladığı avantajlardan sonuna kadar yararlanmak.

Kaynak

  • Dan Ariely (2011). Akıldışının Mantığı. Optimist Yayınları.
  • Dan Ariely (2010). Akıldışı ama Öngörülebilir. Optimist Yayınları.
  • R. B. Cialdini (2006). İknanın Psikolojisi. MediaCat Kitapları.

24.11.2011

Benzer İçerikler :

Ergenin Aklı 2

Geçen hafta ergenlerin beyinlerinin gelişimiyle ilgili araştırmaları özetlemiştik. İnsan beyninin gelişimini 12 yaşında tamamladığı düşünülüyordu. Oysa yeni ...

Kenya'da Demokrasi

Nairobi'de daha işimiz bitmedi. Üç günlük travma eğitimini süpervizyon izliyor. Bir hafta süreyle, Nairobi ve civarındaki kliniklerde çalışan ve eğitime ...

İkna - VI

Geçtiğimiz hafta, iknaya mahsus bir çifte standardı ele almış; başkalarını etkileyebilmenin, çok istenen ve uğrunda çok çaba sarf edilebilen bir ...

İnsanın Doğası 1

Acaba bir insan doğasından söz edebilir miyiz? Eğer bunu yapabiliyorsak, şunu iddia etmiş oluruz: Yer yüzündeki tüm insanlarda ve kültürlerde ortak olan çok ...

İlginizi Çekebilir :

Niye Zayıflayamıyoruz?

Önce geçen haftanın önemli noktalarını bir özetleyelim: Kilonun, yani bedende biriken yağın kendisi kalp, kanser, diyabet, gibi rahatsızlıkların nedeni...

Zihnimiz Bize Nasıl Kazık Atar 1

Önümüzdeki haftalar sizlere zihnimizin nasıl çalıştığı, inançlarımızın algılarımızı, aldığımız kararları ve hatta hafıza süreçlerimizi bile nasıl etkilediği ...

İnsanları Neler Mutlu Etmez

Aralık'ın ortasında bu köşede “Mutluluk Satın Alınabilir mi” başlıklı yazıda, ekonomik refahla mutluluk arasındaki ilişkiyi irdelemiştim. ...

Şiddet ve Boyun Eğme

Genellikle sorulur: Nasıl oluyor da bir Hizbullah üyesi evinin bodrumunda bir insanı işkenceyle öldürüp, parçalara ayırıp gömüyor, sonra da, hiç bir şe...